Yüzlerce kişi hakkında suçduyurusu: Cumhurbaşkanı'ndan yerel memura kadar...

Türkiye'yi sarsan depremde yaşanan can kayıplarıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Telekominikasyon şirketleri, müteahhitler ve birçok bürokrat hakkında suç duyurusunda bulunuldu.

Halkçı Hukukçuların çağrısı ile 60 avukatın yaptığı suç duyurusundaki açıklamalar şöyle:

1 -Olası kastla birden fazla insanın öldürülmesine ve yaralanmasına neden olmak
2 -Bilinçli Taksirle Öldürme Suçu
3 -Denetim Görevinin İhmali
4 -Görevi Kötüye Kullanma
5 -Tehdit (TCK m. 106)
6 -Hakaret (TCK m.125)
7 -Haberleşmenin Engellenmesi
8 -Yardım veya bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
9 -İhaleye fesat karıştırma
10 -Edimin ifasına fesat karıştırma
11 -Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme

HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULAN KİŞİLER

1. Recep Tayyip ERDOĞAN (Cumhurbaşkanı, AKP Genel Başkanı)
2. Murat KURUM (Çevre ve Şehircilik Bakanı)
3. Hulusi AKAR (Milli Savunma Bakanı)
4. Süleyman SOYLU (İçişleri Bakanı)
5. Adil KARAİSMALOĞLU (Ulaştırma ve Altyapı Bakanı)
6. Fahrettin KOCA (Sağlık Bakanı)
7. Fahrettin ALTUN (Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı)
8. Ömer Faruk COŞKUN (Kahramanmaraş Valisi)
9. Hulusi ŞAHİN (Malatya Valisi)
10. Davut GÜL (Gaziantep Valisi)
11. Rahmi DOĞAN (Hatay Valisi)
12. Süleyman ELBAN (Adana Valisi)
13. Erdinç YILMAZ (Osmaniye Valisi)
14. Ali İhsan SU (Diyarbakır Valisi)
15. Salih AYHAN (Şanlıurfa Valisi)
16. Mahmut ÇUHADAR (Adıyaman Valisi)
17. Recep SOYTÜRK (Kilis Valisi)
18. Depremi Yaşayan 10 İlin İl ve İlçe Belediye Başkanları
19.Deprem anı ve sonrasına dair iletişim ağlarını hazırlıklı tutmayarak meydana gelen
haberleşme engeli nedeniyle ölümlerin artmasına neden olan Turkcell, Vodafone, Türk
Telekom şirketlerinin sorumluları.
20. Hasan ALPARGÜN (Müteahhit)
21. Hasan Can ALPARGÜN (Müteahhit)
22. Mehmet Yaşar COŞKUN (Müteahhit)
23. Tevfik TEPEBAŞI (Müteahhit)
24. İhsan ÇELİK (Müteahhit)
25. Hikmet GÜNSAY (Müteahhit)
26. Fevzi YILMAZ (Müteahhit)
27. Fatma YILMAZ (Müteahhit)
28. Ahmet BOZKURT (Müteahhit)
29. Muharrem POYRAZ (Müteahhit)
30. Şahin AFŞAROĞLU (Müteahhit)
Çevre ve Şehircilik Bakanlığında ve diğer ilgili bakanlıklarda görevli olan ve suça karıştığı
tespit edilecek yetkililer,
31.Soruşturma aşamasında ortaya çıkartılacak; menfaat temin eden bütün müteahhitler, yapı
denetim bürolarının sorumlular ve şüphelilerin fiillerine onay veren, görmezden gelen diğer
kamu görevlileri ile denetim görevini ihmal edenler ve yerel idare memurları

İŞTE O SUÇ DUYURUSU

6 Şubat 2023 günü, sabaha doğru, kışın en soğuk günlerinde, tüm ülkeyi yasa boğan, on binlerce insanımızın ölümüne, yüzbinlerce insanımızın yaralanmasına, milyonlarca insanımızın evsiz, yurtsuz kalmasına neden olan; 10 ilimiz ve ilçelerini kapsayan, bu illerden bazılarını yerlebir eden ve neredeyse haritadan silen çok şiddetli bir deprem felaketi yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Bu felaketin boyutları o kadar büyüktür ki binalar kağıt gibi yıkılmış, tozla buz olmuştur. Göçüklerin altında bugün dahi can çekişmekte olan insanlarımız ve çıkartılamayan on binlerce cenaze vardır. Çıkarılan cenazelerin çoğu ise kazma kürek bile olmadan, elle mezarları kazılarak üst üste gömülmüş, gömülmektedir. Deprem bölgesinde yüzbinlerce insan evlerine girememekte ve buz gibi bir havada, sağlıksız bir ortamda, dışarıda kalmaktadırlar. Salgın hastalıklar şimdiden boy göstermiştir. Deprem olan şehirlerden tüm Türkiye'ye insan akını yaşanmaktadır. Yani deprem sadece 10 ili değil, tüm ülkeyi derinden sallamış ve enkaza çevirmiştir.

1. İlk olarak belirtmek gerekir ki, "Türkiye Deprem Tehlike Haritası" 18 Mart 2018 tarihinde 30364 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış olup, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu düzenlemenin Bakanlar Kurulu kararı şeklinde ihdas edildiği, Bakanlar Kurulu'nun 2018/11275 sayılı kararnamesine ek karar olarak tanzim edilerek, Cumhurbaşkanı sıfatıyla Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından imzalandığı görülmektedir.

2. İlgili kararın yayımlandığı resmi gazete, resmi internet sitesi olan şu linkten görülebilir: www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/03/20180318M1-1.pdf Kararın ekinde Türkiye deprem tehlike haritasının fiziki harita biçiminde yayımlandığı, fay hatlarının koyu renklerle gösterildiği, devamında fay hattındaki deprem bölgelerinin tek tek koordinatlarıyla verildiği ve deprem olasılıklarının hesaplanarak tablolaştırıldığı görülmektedir. Harita ve koordinat sistemi içinde, 06.02.2023 tarihinde gerçekleşen depremin yaşandığı tüm bölgelerin verili olduğu da görülmektedir. Dolayısıyla bu depremin yaşanacağı, yürütme ve onu temsil eden şüpheliler tarafından hukuksal forma kavuşturulacak kadar bilinmektedir. 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun halen yürürlüktedir.

3. Kanunun 1. Maddesi "Deprem (Yer sarsıntısı), yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ, tasman ve benzeri afetlerde; yapıları ve kamu tesisleri genel hayata etkili olacak derecede zarar gören veya görmesi muhtemel olan yerlerde alınacak tedbirlerle yapılacak yardımlar hakkında bu kanun hükümleri uygulanır." düzenlemesiyle, devlete ve onu temsil eden idarelere, yalnızca afet sonrasında yapılacak işleri ve yardımları değil, "zarar görmesi muhtemel yerlerde" afetten önce tedbir alma yükümlülüğü yüklemektedir. Keza aynı kanunun 2. Maddesinde de "yer sarsıntısı, yer kayması, kaya düşmesi ve çığ gibi afetlere uğramış veya uğrayabilir bölgeler ise, İmar ve İskan Bakanlığınca tespit ve bunlardan şehir ve kasabalarda meydana gelen ve gelebileceklerin sınırları imar planına, imar planı bulunmayan kasaba ve köylerde de belli edildikçe harita veya krokilere işlenmek suretiyle, afete maruz bölge olarak Cumhurbaşkanınca kararlaştırılır ve bu suretle tespit olunan sınırlar, ilgili valiliklerce mahallinde ilan olunur." denmektedir. Görüleceği üzere 2. Madde de yer sarsıntısı gibi afetlerin "MEYDANA GELDİĞİ VE GELEBİLECEĞİ" yerlerden bahsederek, idarelerin afet öncesi yapmaları gerekenleri de söylemektedir. Bu bakımdan şüphelilerin hepsi, Bakanlar Kurulu kararına matuf bilme ve yasal olarak önleme pozisyonundadırlar. Buna rağmen ifa mecburiyetinde oldukları işlem ve eylemleri yerine getirmedikleri için sorumludurlar, suçludurlar. Recep Tayyip ERDOĞAN, depremin ardından depremin merkez üssü Pazarcık'taki bir depremzedeyle konuşmasında depremzedeye, "bunlar kader planının içerisinde olan şeyler" ifadelerini kullanmıştır. Recep Tayyip ERDOĞAN, Ekim 2022'de Bartın'ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden faciasına ilişkin de "kader planı" demiştir. Görüldüğü gibi ülkemizin yüzleştiği her acıda halk, devletin yerine getirmediği sorumlulukları kendi yetersiz imkanları ile yerine getirmek zorunda bırakılırken, devletin başkanı Recep Tayyip ERDOĞAN ise kaderciliğe sığınmaktadır. Kader, "kaçınılmaz olan kötü talih" anlamına gelmekle birlikte depremin yıkıcı sonuçları tam da aksine günümüz teknolojisi ile önlenebilir bir durumdur.

4. Prof. Dr. Naci GÖRÜR, Prof. Dr. Celal ŞENGÖR ve Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN başta olmak üzere birçok bilim insanı 1999 yılından bu yana alınması gereken önlemleri gözler önüne sermiştir. Bu nedenle bu felaketin sorumlularından olan Recep Tayyip ERDOĞAN'ın kader ve tabiata dair savunmalarına itibar edilemez. Özetle; deprem öncesi yapısal anlamda alınması gereken önlemler bilimsel olarak ortadayken; bilimi ve uyarıları dikkate almayan, insanları çürük binalarda oturmaya mecbur bırakan ve bugün itibariyle 42.000'den fazla insanımızın ölümüne sebep olan Recep Tayyip ERDOĞAN, "kendi beyanları ile de sabittir ki" en az Deprem Yönetmeliği’ne uygun olmayan yapıları inşa eden müteahhitler ve o yapılara ruhsat, imar ve iskân veren yetkililer kadar bu suçun failidir. Şöyle ki: AKP'li Cumhurbaşkanı sıfatı kullanan Recep Tayyip ERDOĞAN'ın, iktidara gelmesinden 7 ay sonra gerçekleşen 2003 Bingöl depreminde "Yeraltında fay kırıklarından önce bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan ar damarlarıdır. Malzemeden çalmanın arkasında ahlak hırsızlığı, demokrasiden çalmak, hukuk kapkaççılığı, siyaset yankesiciliği ve kamu yönetimi kalpazanlığı yatmaktadır. Bu olay, kamu otoritesinin devlet imkanlarını nasıl kullandığını bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Olay kader diye geçiştirilemez. 17 Ağustos depreminden sonra TBMM’de deprem araştırma komisyonu kuruldu. Komisyon 38 öneride bulundu. Hükümetin neler yapıp neleri yapmadığı işte ortada. Sorun, sadece inşaat malzemesi çalmaya indirgenemez. Depremlerden sonra ortaya çıkan felaketler aslında geçmişten bugüne miras kalmış bir yönetim sorununun sonucudur. İnşaatlarda zemin etüdü, malzeme ve kontrol eksikliği varsa netice bu olur.” dediği görülmektedir. İlgili haber aşağıdaki linkten görülebilir: https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogan-bingol-depreminde-bu-olay-kader-diye-gecistirilemezdemisti-627533h.htm Yani Recep Tayyip ERDOĞAN depremin değil, siyasal iktidarın ve onun temsilcilerinin suç niteliğindeki eylem ya da eylemsizliklerinin bu katliama sebep olduğunu normatif olarak gayet iyi bilmektedir. Recep Tayyip ERDOĞAN, 6 Şubat depreminin yıkıcı etki gösterdiği Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Gaziantep mitingleri başta olmak üzere birçok mitinginde görüldüğü gibi kaçak yapıların yasallaşmasını ise imar barışı adı altında müjde olarak sunmuş, halkımızı tabutlarda yaşamaya mahkum etmiştir. Bu imar barışı görünümündeki eylemler, 6 Şubat depreminde ölüme sebebiyet verdiklerinden ayrıca sabit suçlardır. Tüm bunların yanında Recep Tayyip ERDOĞAN, enkaz altındaki tek bir canlı için dahi canla başla çalışan vatandaşları hedef alarak; "Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri açacağız, sosyal kaos çıkarmaya çalışanları belirleyip, gerekli işlemleri yapacağız" diyerek ve hatta vatandaşa göz dağı vermek için eleştiri hakkını kullanan bazı kişileri verdiği talimatlar ile gözaltına aldırarak TCK m. 106 "Tehdit" suçunu işlenmiştir. Aynı şekilde Recep Tayyip ERDOĞAN yardım için canla başla çalışan insanlara "Bazı haysiyetsiz, namussuz kişiler kampanya yaparak 'Biz Hatay'da asker göremedik, polis göremedik' gibi yalan yanlış iftiralar atıyorlar. Bizim askerimiz şereflidir, jandarmamız şereflidir, polisimiz şereflidir ama biz bu şerefsizlerin ağzına meze yaptırmayız." diyerek TCK m.125 "Hakaret" suçunun oluşumuna sebep olmuştur. Hulusi AKAR, Milli Savunma Bakanı olup Türkiye Cumhuriyeti ordusunu sevk ve idare etme yetkisine sahiptir. Ancak kendisi depremin ardından ivedilikle orduyu bölgeye yönlendirmemiş olup, ordu ancak 2 gün sonra bölgeye intikal etmiştir. Dolayısıyla görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslara aykırı olarak ifa eden Hulusi AKAR’ın TCK m.98 "Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi" ve TCK m.257 "Görevi Kötüye Kullanma" suçlarını işlemiş olduğu izahtan varestedir. Ayrıca, bu fiilin sonucunda birçok kişinin ölümüne neden olduğundan "Bilinçli Taksirle Öldürme" suçunun oluştuğu da aşikardır.

5. Süleyman SOYLU, İçişleri Bakanı olup Türkiye Cumhuriyeti emniyetini sevk ve idare etme yetkisine sahiptir. Ancak kendisi depremin ardından ivedilikle emniyeti bölgeye yönlendirmemiş olup, emniyet ancak 2 gün sonra bölgeye intikal etmiştir. Bunun yanında depremlerin ardından bölgelerde yoğun bir şekilde hırsızlık, yağma ve nitelikli dolandırıcılık olayları baş göstermiştir. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde halkın can ve mal güvenliğini korumak da, sokaklarda asayiş ve düzeni sağlamak da devletin asli görevidir. Dolayısıyla görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslara aykırı olarak ifa eden Süleyman SOYLU’nun TCK m.98 "Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi" ve TCK m.257 "Görevi Kötüye Kullanma" suçlarını işlemiş olduğu izahtan varestedir. Ayrıca, bu fiilin sonucunda birçok kişinin ölümüne neden olduğundan "Bilinçli Taksirle Öldürme" suçunun oluştuğu da aşikardır.

6. Adil KARAİSMAİLOĞLU, Ulaştırma Bakanı olup şehir içi ve şehirler arası yolların yapımından sorumludur. Ancak, depreme dayanıklı yollar yapılması için gereken denetim ve özen yükümlülüğünü ihlal ettiğinden depremde yollar yıkılmış ve deprem bölgesindeki vatandaşların bölgeden çıkışı ve deprem bölgesine yardımların ulaşması mümkün olmamıştır. Dolayısıyla görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslara aykırı olarak ifa eden, yolların yapımından başlayarak, kara ulaşımındaki meydana gelebilecek ve meydana gelmiş sorunları görüp önlem almayan Adil KARAİSMAİLOĞLU'nun TCK m.257 "Görevi Kötüye Kullanma" suçunu, karayollarının depreme dayanıksız olarak inşaa edilmesi ve yeterli denetimin yapılmaması sebebiyle TCK. m 251 "Denetim Görevinin İhmali" ve TCK m.235 "İhaleye Fesat Karıştırma" suçlarını işlemiş olduğu izahtan varestedir.

7. Ayrıca bu karayollarının ihale alarak yapımını üstlenen firmalar ve müteahhitler TCK m.236 "Edimin İfasına Fesat Karıştırma" suçunu işlemişlerdir. Yine bu karayollarının yapımında denetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler ise, TCK. m 251 "Denetim Görevinin İhmali" suçlarını işlemişlerdir. 06.02.2023 tarihinde gerçekleşen depremde ne yazık ki birçok kamu binası gibi hastaneler de hasar görmüş, depremzedeler acil ve yeterli sağlık hizmetinden mahrum kalmışlardır. Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA, depremin ardından ivedilikle sahra hastanelerinin kurulmasını sağlayarak birçok insanın ölümüne engel olabilecekken görevini kanun, idari düzenlemeler veya talimatların öngördüğü usul ve esaslara aykırı olarak ifa ederek ve kurmayarak birçok vatandaşın ölümüne sebebiyet vermiştir.

8. Ölen yurttaşlarımızın cenazeleri ne yazık ki sokaklarda, battaniyeye sarılı halde tutulmuştur. Türkiye’nin dört bir yanından hekimler bireysel ve gönüllü olarak afet bölgelerine gitmiş ve maalesef yetersiz malzeme ile, yetersiz koşullarda canla başla çalışarak acil müdahalede bulunmuşlardır. Deprem 06.02.2023’te gece saatlerinde olmuş olmasına rağmen, Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA neredeyse 3 gün sonra, 08.02.2023 tarihinde 10 ilde 77 sahra hastanesi kurdukları açıklamasını yapmıştır. Oysa sahra hastanesi denilen yerlerin de acil sağlık müdahalesi yapılmak üzere kurulan çadırlar olduğu ortaya çıkmıştır. İlgili haber aşağıdaki linkten görülebilir: https://www.evrensel.net/haber/481664/ttb-2-baskani-okten72-sahra-hastanesi-kurduk-diyenbakanliga-yanit-verdi-cadira-sahra-hastanesi-diyorlar Yine aynı şekilde depremin üzerinden 48 saati aşkın bir süre geçtikten sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından raporlu ilaçların ve tıbbi malzemelerin bir defaya mahsus olarak reçetesiz temin edilebileceği açıklanmıştır. Deprem olduktan çok kısa bir süre sonra alınması gereken tüm bu önlemler; baş sorumlu ve yükümlü bakanlıklarca zamanında alınmamış, acil müdahale gerektiren birçok durumda önlemler çok geciktiği için de halkımız yeterli, gerekli sağlık hizmeti alamamış ve tüm bu ihmaller ne yazık ki birçok yurttaşımızın ölümüne ve yaralanmasına sebep olmuştur. Dolayısıyla, Fahrettin KOCA’nın da TCK m.98 "Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün Yerine Getirilmemesi" ve TCK m.257 "Görevi Kötüye Kullanma" suçularını işlemiş olduğu izahtan varestedir. Ayrıca, bu fiilin sonucunda birçok kişinin ölmesi nedeniyle "Olası Kastla Birden Fazla Öldürme ve Yaralama" suçunun da oluştuğu aşikardır. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin ALTUN arama kurtarma faaliyetlerini ve yardım koordinasyonunu sabote ederek, depremin yaşandığı ilk andan beri depremzedeleri kurtarma aracı olarak kullanılan Twitter'ın kullanıcıları, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından verilmiş bir engel kararı olmadan, hukuka aykırı şekilde saatlerce erişim engeliyle karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca Turkcell, Vodafone, Türk Telekom firmaları da deprem anı ve sonrasına dair iletişim ağlarını hazırlıklı tutmayarak meydana gelen haberleşme engeli nedeniyle ölümlerin artmasına neden olmuşlardır. Dolayısıyla toplumun haber alma ve iletişim kurma hakkı engellenerek, yardım çığlıklarının sesi kısılmış, bu da beraberinde saniyelerin önemli olduğu bir mücadelede ölümlere neden olmuştur. Bu itibariyle her iki eylem neticesinde TCK m.83 "Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi" ve TCK m. 124 "Haberleşmenin Engellenmesi" suçu sübut bulmuştur.

9. Kanaatimizce, gerçekleşen felaketin meydana gelen sonuçlarının en büyük sorumlularından biri de Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat KURUM’dadır. Türkiye’de bilim insanları yıllarca depremin değil kötü yapılaşmanın, sağlam olmayan binaların ölüme sebebiyet vereceğini; enkaza değil depreme hazırlık olabileceğini açıklamışlardır. Ancak AKP’nin iktidarda olduğu 21 yıl boyunca ilgili bakanlığın yapılaşma ve yerleşime dair imar mevzuatı kapsamında gerekli denetimleri yapmadığını, ülkedeki deprem gerçeğini göz ardı ederek ülke şartlarına uygun yapı denetim sistemini oluşturmadığını ve uygulamaya geçirmediğini, denetimsizlikle koca koca şehirlerin depreme dayanıksız yapılarla doldurulup insan hayatının nasıl tehlikeye atıldığını ne yazık ki ülkemizin bazı bölgelerinde yaşanılan bu deprem felaketi gözler önüne sermiştir. İlgili bakan maalesef ki günlerdir yaşanan süreci, durumu sadece barınmaya indirgeyerek kameralar önünde depremzedeler için en kısa zamanda yeni konutlar inşa edileceğini bir müjde gibi açıklamıştır. Başında bulunduğu bakanlığın görevlerinden dahi bihaber, on binlerce insanın ölümüne ve yaralanmasına sebep olan yapılara ve yapılaşmaya ilişkin olarak denetim, geliştirme, düzenleme, izleme, uygulama görev ve sorumluluklarını ihmal eden, Murat KURUM ve 21 yıllık AKP iktidarının tüm Çevre ve Şehircilik Bakanlarının görevi ihmal, yaralama ve ölüme sebebiyet verme suçlarından sorumluluğu açıktır ve yargılanması gerekmektedir.

10. TCK’nun 21/2’nci maddesinde; “Kişinin, suçun Kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır.” denilerek olası kastın tanımı yapılmıştır. Olayımızda bina yaparken projenin aksine daha az demir ve çimento kullanan yüklenici, binanın dayanıklı olmayacağını, deprem olmasa bile zamanla yıkılacağını öngörebilmektedir. Bu öngörmenin sonucu olarak da birçok kişinin ölebileceğini düşünüp öngörmekte olup, buna rağmen demir ve çimentodan kısıtlama yaparak “bina çökerse çöksün insanlar ölürse ölsün” demişse eylem olası kastla işlenmiş olur. Yine bu yapıları denetleyip, çürük raporları verilmesine karşın; 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun “Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları”nı düzenleyen 7’nci maddesinin (z) fıkrasında, 3194 sayılı İmar Kanunun “Yıkılacak derecede tehlikeli yapılar” başlıklı 39’uncu maddesinde ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunda Belediyelere verilen görevlerini yerine getirmeyerek şüpheli tüm belediye başkanları da TCK. m 251’de tanımlanan “Denetim Görevinin İhmali”, TCK. m 257’de öngörülen “Görevi Kötüye Kullanma” ve "Olası Kastla Birden Fazla Öldürme ve Yaralama" suçlarını işlemişlerdir. Aynı suçlardan, yukarıda adı geçen ihbar edilenler ile suça karışan diğer bakanlık teşkilatı çalışanları da sorumludurlar. Öyle ki, bu bölgede beklenen depremle ilgili bilim insanlarının tehlikenin boyutlarını ortaya koyan tespitlerini hiçe sayıp hiçbir önlemem almadıklarından bu yöneticilerin suçları temadi etmektedir.

11. Yukarıda belirttiğimiz siyasi sorumluların yanında, kuşkusuz müteahhitler, yapı ruhsatı verenler, yapıyı denetleyenler ve bu yapılara iskan izni verenler de bu suçun esas failleridir. Söz konusu suçları işleyen, tespit edebildiğimiz müteahhitler şu şekildedir:

12. Deprem günü apar topar Kıbrıs’a kaçan şüpheli baba Hasan ALPARGÜN ve oğlu Hasan Can ALPARGÜN'ün sahibi olduğu Alpargün İnşaat Limited Şirketi'nin Adana ili, Çukurova İlçesi, Güzelyalı Mahallesinde "Alpargün Apartmanı" adında 14 katlı bir bina yapmış, basında yer alana haberlere ve yereldeki halkımızdan aldığımız bilgilere göre söz konusu apartmandan kimse sağ çıkmamıştır. a. Şüpheli Servet ALTAŞ'ın sahibi olduğu Ser-al İnşaat Limited Şirketi'nin depreme dayanıklılık iddiasıyla inşa ettiği "Güçlü Bahçe City" yine yüzlerce insanımıza mezar olmuştur. b. Yurt dışına kaçarken yakalandığını ve sonrasında tutuklandığını öğrendiğimiz, Mehmet Yaşar Coşkun'un inşa ettirdiği "Rönesans Rezidans" 1.000'den fazla insanımızın ölümüne sebep olmuştur. c. Kahramanmaraş'ta Tevfik TEPEBAŞI'nın müteahhidi olduğu 320 daireli Ebrar Sitesi ilk deprem ile yıkılmış ve yüzlerce insanımız vahşice katledilmiştir. ç. Malatya İli Yeşilyurt İlçesinde İhsan ÇELİK'in sahibi olduğu İŞ-HAK İnşaat isimli şirketin inşa ettiği "Asur Konutları"nda yüzlerce insanımız can vermiştir. Asur Kanutları, halkımıza depreme dayanıklı olarak pazarlanmış ve milyonlarca liraya insanımıza tabut satılmıştır. d. Hatay ilinde yıkılan birçok bina Hikmet GÜNSAY'ın sahibi olduğu Özburak İnşaat tarafından yapılmıştır. Hikmet GÜNSAY basına vermiş olduğu bir demeçte 1.500'den fazla konut yaptığını ifade etmiştir. Hikmet GÜNSAY, Hatay ilimizin haritadan silinmesine sebep olan kişiler arasında şüphesiz ilk sıralarda yerini almaktadır. e. Yine Hatay ilimizde Fevzi Yılmaz İnşaat'ın inşa ettiği "Farklı Yaşam Rende Sitesi" 200'den fazla insanımıza mezar olmuştur. Söz konusu şirketin sahibi Fevzi YILMAZ ve Fatma YILMAZ'dır. f. Adıyaman ilinde bulunan Ahmet BOZKURT'un sahibi olduğu ve iki yıl önce ''yenilendiği'' iddia edilen "Grand İsias" otel onlarca insanımıza mezar olmuştur. g. MUSİAD'ın Malatya Eski başkanlarından olan Muharrem POYRAZ sahibi olduğu Poyraz İnşaat'ın inşa ettiği "Seyri İstanbul Sitesi" yerle bir olmuş, onlarca insanımıza mezar olmuştur. Muharrem POYRAZ'ın iktidar partisi milletvekillerinden olan Öznur ÇALIK ve Ahmet ÇAKIR ile fotoğrafları bulunmaktadır. Anlaşılan odur ki siyasi bağlantıları nedeniyle herhangi bir denetim görmemiştir. ğ. Kahramanmaraş ilinde "Badısaba Konutları" ve "Sevde Apartmanı"nın müteahhidi olan AKP ilçe başkanı Şahin Avşaroğlu yüzlerce insanımızın ölümüne neden olmuştur. Hakkında bir soruşturma olmadığı gibi afet yardım masasında depremzede halkımıza "sözde" yardım etmektedir. h. Antakya'da Ömer CİHAN'ın sahibi olduğu Cihan İnşaat'ın inşa ettiği "Kule Apartmanı"nda onlarca kişi hayatını kaybetti. Basında yer alan haberlerde deprem öncesinde hakkında 51 dava açılmasına rağmen halen inşaat faaliyetlerini yürütmeye devam ettiği belirtilmiştir. ı. Yukarıda bahsi geçen müteahhitlerle birlikte soruşturma aşamasında ortaya çıkarılacak belediyelerin ilgili birimleri de işlenen suçun failidirler.

13. “...Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığına bağlı İnşaat Mühendisliği tarafından düzenlenen Nisan 2012 tarihli raporda; “deprem nedeni ile yıkılan binada ... aşaması ve sorumluluk ilişkilendirilmesi” adı altında tablo hazırlandığı, söz konusu binanın yapılış tarihi itibariyle, 1975 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkındaki Yönetmeliğe tabi olduğu, binada kullanılan betonun yönetmelikte belirtilen minimum beton sınıfı olan B160'ı sağladığı ancak karot sayısı ve yapı enkazıresimleri dikkate alındığında, hesaplanan bu ortalama değerin, tüm yapıya ait betonu yansıtma olasılığının düşük olduğunun, statik projelerde herhangi bir kolon düşey açılımı ve kolon-kiriş bağla(n)tı detayının bulunmadığı, parça beton numuneleri içerisinde boyut itibariyle standart dışı agregaların olduğu, binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu ve bu yetersizlikler dolayısıyla proje müellifleri, yapı sahibi ve müteahhidinin, teknik uygulama sorumlusunun ve belediyenin ilgili birimlerinin sorumlu olduğunun belirtildiği, ayrıca binanın ... bitimi aşamasında biten bina inşaatının projeye uygunluğunun denetlenmediği, bu nedenle belediyenin teknik uygulama yetkililerinin sorumlu olduğu sonucuna varıldığı, … …binanın mevcut taşıyıcı elemanlarının donatı detaylandırmasında yetersizlikler olduğu, beton içerisinde standart dışı agregaların olduğu, malzeme kalitesinde, binanın proje ve yapım aşamasında yetersizlikler olması sonucu binanın meydana gelen deprem nedeni ile yıkılmasında, sanıklar ..., ... ve ...'ın objektif olarak var olan dikkat ve özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalarına rağmen, İmar Kanununa, 1975 Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik hükümlerine ve dönem itibariyle bilim ve fennin gerektirdiği teknik şartlara aykırı davrandıkları, üzerlerine düşen dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak, mevcut sonucun gerçekleşmesinde etkili oldukları, bu nedenle meydana gelen ölümler bakımından sanıkların eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin, oluşa ve dosya kapsamına uygun olmayan gerekçelerle sanıklar ..., ... ve ... hakkında beraat kararları verilmesi, SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılan vekilinin temyiz sebepleri bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 Sayılı Kanun'un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA; 27.12.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi” Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 27.12.2022 tarihli, 2020/10626 E. – 2022/10721 K. Sayılı kararı Anlatılan sebeplerle, tespit edilen suçlular yanında diğer tespit edilecek failler ile denetim görevini yerine getirmeyen yasal yetki sahipleri ve tespit edilecek diğer müteahhitlerle yerel idare memurları hakkında soruşturma açılmalı ve cezalandırılmaları sağlanmalıdır. Bu soruşturmalar bir yandan yerel yetkili savcılıklarca yürütülmeli ve fakat yürütmeyi temsil eden şüpheliler bakımından Ankara'da soruşturma yürütülerek, soruşturma iznine tabi şüpheliler bakımından gerekli başvurular yapılmalıdır.

14. SONUÇ ve İSTEM : Yukarıda özetle anlatılan olaylar silsilesinde açıkladığımız ve Cumhuriyet Savcılığınca re’sen araştırılacak sebeplerle, tüm şüphelilerin tespiti ile eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerinde düzenlenen suçlardan yargılanıp cezalandırılmaları için haklarında gerekli soruşturmanın yürütülerek iddianame düzenlenmesi ve kamu davası açılmasını ihbar eden avukatlar olarak talep ederiz. 21.02.2023

Bakmadan Geçme