Fehmi Çalmuk

Geliyor Gelmekte Olan Tehlike-2

Fehmi Çalmuk

Kum Torbasıyla Kim Bizi Terbiye Etti?

28 Şubat döneminde merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Refah Partisi’nin kapatılma davasını “Parti kapatma siyasi terbiye modelidir” diyerek yorumlamıştı.

Siyasi İslami hareket penceresinden bakarsak; “tamam” dedik Selamet’e erecekken 1980 darbesi oldu. Refah’a kavuşacakken tank paletine, gladyonun din baronlarına takıldık. Fazilet sırrına erecektik BOP’un ağlama duvarına çakıldık.

Anlaşılan terbiye modeli derin derin işletilmiş. 

Siyasi terbiye modeli, boksörlerin antrenmanlarda kullandığı olmazsa olmazı olan kum torbasına benziyor aslında. Daha önce yazdığım bir hatırayı yeniden hatırlatalım:

“Kum torbası… Boksörlerin Yumruğun sertleşmesi kadar, denge, atiklik gibi kurallar vardır. Kum torbasının kullanıldığı bir yer daha vardır bilir misiniz? İşkencelerde, sorgu odalarında.

FETÖ’nün kadroları devşirdiği, bürokrasiden siyasete, medyadan diyanete kadar egemen olduğu yıllardı. Muhterem merhum Erbakan Hocama başvurdum. Yine dini hayat ile ilgili bir tartışma, dine yönelik reform girişimi, hatta ve hatta Protestan İslam anlayışı icat etme pratikleri yapılıyordu. Merhum Aytunç Altındal sıcağı sıcağına bu konuyu konuşmuştu. Konu ciddiydi. Tebessüm eden siması değişiverdi: Sordu:

-Sen kum torbasını bilir misin?
(Bir büyüğümüz, âlim kişi size bir şey sorduğunda konudan az buçuk haberiniz olsa da, konuya vakıf olsanız da ‘Efendim lütfedin, takdir buyurun, zatıâlinizi merakla dinliyorum’ deyin… Daha fazla bilgi edinirsiniz, O’nun penceresinden bakarsınız. Edep olarak da sakın ha ‘biliyorum’ demeyin. Bildiğinizi sandığınız konudan öyle bir soru sorarlar ki, feleğiniz şaşar. Bu tembihatı da rahmetli Hoca’mdan öğrendim)

-Takdir ve lütuf buyurun, merakla dinliyorum efendim…

-Bazı uzak doğu sporlarında sporcunun denge kurmasının, rakibin hamleleri karşısında direncinin artmasında, aksiyona karşı reaksiyon geliştirmesinde kullanırlar. Bir de kum torbasını istihbarat örgütleri sorgulamada kullanır. Kum turbası bedene her vurulduğunda dışarıdan bir iz bırakmaz ama iç organlar titreme gösterir. Belli aralıklarla ve şiddetli olursa rezonans etkisi yapar. Adam işkenceden çıkar dışarısı sapa sağlam ama içi çürümüş, perişan olmuş. İnsanın özüyle oynarlar. Şimdi de Allah korusun İslam’ın özüyle oynuyorlar… Dışarıdan bir şey görünmüyor ama içi çürümüş… Müslümandan şuuru aldın mı, namaz kılar, Haccına gider gelir. Sadece gider gelir, yatar kalkar… Allah muhafaza etsin.
(https://www.hurses.com.tr/fehmi-calmuk/ak-partinin-cakallarla-dansi-ve-kum-torbasi/haber-17825)

Yazar Bekir Fuat bu hali “Ahlaksız bir muhafazakârlığın pompalandığı bir süreci yaşıyoruz” sözleriyle yorumluyor. 

Özdemir Asaf’ın “insanlar, insanların içinde insana hasret yaşarlar” dediği gibi yalnızca Türkiye’de değil İslam dünyasında da “Bizler, çoğunluğu Müslüman olan ülkede Müslümana hasret yaşamaktayız.”

Ünlü bir düşünürün dediği gibi “Müslümanlardan, İslam’a kaçmak zorundayız.”

ABD’nin 1950’den bu yana uyguladığı politikalar ile Müslümanlık değerinin üzerine, siyasal İslamcılık, muhazakârlık gibi sosyolojik kavramlar inşa edilirken yalnızca siyasi söylem değil ekonomik bir yapıda yüklendi. Birbirine kimi zaman karışmış, birbirinden beslenen bu üçlünün ekonomik olarak oluşturduğu sınıf, politik duruşun ötesinde her an patlamaya hazır bir hesaplaşmaya doğru gidiyor. Pandemi döneminden bu yana tüketim maddelerinde yaşanan aşırı fiyat artışlarının nedenlerin başından sayılan “üç harfli” marketlerin, İslami sermayenin kuruluşları olduğunu unutmayalım. 

Ortadoğu coğrafyası dâhil bazı Kuzey Afrika ülkelerinde İslami hareketleri, politik duruştan öte ekonomik olarak adil paylaşımın öngörülmediği yağma düzenlerine isyan ile başladı. Bakın Humeyni’nin İran’ına… Pehlevi’ye ilk isyan, toprak reformu talebidir. Bakın Gannuşi’ye… Bakın Cezayir Selamet cephesine... Bakın Erbakan hareketine... Hatta ve hatta Menderes ve arkadaşlarının verdiği “dörtlü takrir”e…Karşı çıkanların, CHP içindeki toprak ağaları olduğu dikkate alınırsa olayın boyutu hafife alınmayacak kadar ciddidir.

Toplumsal talep şudur: Ekonomik gelir dağılımı ya adilce bölüşülecek, hakkaniyetle paylaşılacak… Ya da hakkı olan, hakkını almanın türlü türlü yoluna bakacak. 

Yakın siyasi hayatımız bu gibi olayların örnekleriyle dolu değil mi?

İslami camia arasında bölünmelerin hiçbiri fikri ayrılıktan değil, ekonomik özgürlüğe kavuşmak, ekonomiden daha fazla pay almak için yapılmıştır. Ak Parti’nin önde gelen isimlerinden Metin Külünk bu yazıyı kaleme aldığımda Karar Gazetesi’ne bir röportaj verdi. 

-Seçimden önce bizim bazı arkadaşlarımız ‘Restoranlar dolu görüyoruz’ gibi söylemlerde hata yaptılar. O cep telefonlarını, daireleri kaç kişi alabiliyor? Herkes Beşiktaş’ta sahilde yemek mi yiyebiliyor? İstanbul’un çevresindeki 10 milyon kişi ekonomik olarak eşit şartlarda değil. Bu insanların geçimle ilgili problemlerini görüp bunlara yönelik adımlar atılmadığı zaman bir de üstüne üstük adaylar belirlenirken ‘Biz kimi koysak kazanır, merkezden belirledik gönderiyoruz bunu seçin’ mantığıyla hareket edilirse çok açık söylüyorum 1 Nisan sabahı Türkiye’de erken seçim konuşulur ve Sn. Cumhurbaşkanımız Beştepe’de rahat oturamaz. Ben bu filmi çok gördüm. Bu benim 23. seçimim ve daha da tehlikelisini söyleyeyim; Türkiye ciddi bir siyasi kaos içerisine girer. O yüzden yerel seçimler bir anlamda Türkiye’nin istikametini de etkiliyor.

-Son üç yıldır pandemi sürecinde ne oldu? Dolar hareketinde rekor hızında çıkan fiyatlar sayesinde 3 harfli marketlerin büyüdüğü dönem hangi dönem? AK Parti dönemi. Peki tarzlarına baktığımızda muhafazakar kimlikliler. Siz bu 3 yıl içerisinde neyden ‘Vazgeçtik’ dediklerini gördünüz? Bu milletin, garibanın akşamı bekleyip pazardan daha ucuz domates alırız dediği bir süreçte daha yetmedi topraktan itibaren neo-liberal bir vahşilik ile bu millete domatesi pahalıya yedirmek istediler. Peki biz şimdi TÜSİAD çevresini eleştirirken bize benzeyen, namaz kılanların ne farkı var?
Türkiye’nin yurt dışına çıkartılmış 500 milyar dolar parası var, devlet biliyor ve bunu ülkeye getirsin diyorum. Zenginlere servet vergisi getirilsin.
-Türkiye’de kazanılmış ve yurt dışına çıkartılmış paranın ülkeye getirilmesi gerekiyor. Türkiye’nin 100 bin zengini de elini taşın altına soksun. Böyle bir durumda zaten sokak bunu görür ve ‘ben fedakârlık yapıyorum ama zengin de benimle birlikte yapıyor’ diyecek.
 
-Bu toplumun ciddi bir yoksullaşma tehlikesi var. Bir yılda hayatımız 4 kat güçleşti. Evimde, eşim ve kızım pazardan alışveriş yapıyor. Pazardan eve gelince fiyatlardan şikâyetçi oluyorlar. Peki, asgari ücretle geçinen ne yapacak? Kira fiyatları 15 bin TL’den aşağı değil.
(Yıldıray Oğur’un sorusu: Bütün bunların faturası AK Parti’ye yerel seçimde çıkar mı? Çünkü genel seçimde çıkmadı.)
Hiç şüphem yok ki çıkar. Eğer sokakla ve onları anlamamakta inat edilirse mutlaka çıkar.”

Külünk de bir hesaplaşmadan, bir sınıf mücadelesinden, hatta sınıf çatışmasından bahsediyor. Şu anda siyaseten kurşun askeri oynayan iktidar kadroları içinde her bulduğu kaleye yalın kılıç saldıran TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un “Harun gibi geldiler, Karun oldular” sözleriyle örtüşen cümleleri bakalım daha kimler söyleyecek?

İsrail’in zulümlerini kimse Filistin toprağıyla sınırlı kalacağını düşünmesin. Psikolojik harekat ile, İslami cemaatlerin arasına, tasavvuf hareketlerine el atmış durumdalar. Şeyhlere karşı fitne hareketlerine çoktan başladılar. Bunun sonucunda yakında suikastlere çevrilen yeni bir süreç korkarım ki başlayacaktır. Allah Cübbeli Ahmet Hoca’nın yardımcısı olsun.

Siyasi fatura Ak Parti’ye değil; yalnızca Anadolu kıtası büyüklüğündeki dava taşıyla birlikte, yöneticilerin aksine ümmetin yükünü omuzlayan Erdoğan’a çıkacaktır. Bugün “Reis bilir” diyenler, yarın faturayı Reis öder” demeye başladı çoktan…Beğenin beğenmeyin kendi metodu ile Erdoğan bugün kamikaze gibi Siyonistlerin üzerine giderek vazifesini yapıyor. Ona karşı duranlar da vazifelerini daha gür çığlıkla yapmalı, yapmaya devam etmelidir. Merhum Oğuzhan Asiltürk Erdoğan ile görüşmesinden sonra bizi çağırmış, görüşmelerin detayını anlatırken “Erdoğan bir mücadele ediyor. O da biliyor  Siyonistlerin kontrolündeki faiz sistemin kolay kolay kalkmayacağını, kaldıramayacağını. Uğraşıyor, çırpınıyor. Yapabileceğini gücünün yettiğini yapıyor. Ne yapalım ? Onu yalnız  mı barakalım? Yanında durmak zorundayız. Ona Hakkı tavsiye etmek zorundayız” sözlerini hatırlıyorum. 
  
Bugün Filistin askısına asılır gibi kollarımı açtım.  Yolu; Anadolu’nun milli mefkuresiyle İslam’ı yoğurmuş, bir kızıl elmaya inanmış, bu topraklarda neşet bulmuş siyasi hareketleri, cemaatleri, tasavvuf hareketlerini kucaklıyorum. Zaman bu zamandır, mekan bu mekandır. 

Şimdi “Allah’ın gazabı” hatırlatanlara söylüyorum: Geliyor gelmekte olan ağır mı ağır bir imtihandır.

Rabbim akıbetimizi hayreyleye… Vesselam.

 

Yazarın Diğer Yazıları