Fehmi Çalmuk

Geliyor, Gelmekte Olan Abdullah Gül Olmasın

Fehmi Çalmuk

Bay Kemal diyor ya: “Geliyor, gelmekte olan…”

Gelen kim ? Ya da gelmekte olan kim ?

Gelmekte olan 6’lı masa ittifakı mı ?…

Bay Kemal’in Cumhurbaşkanlığı adaylığı mı ?

Vay babam vay…

Diyor ya Ekrem İmamoğlu “ben bir neferim” Yani savaşçıyım, ilkelerim, yeminim doğrultusunda savaşırım, dövüşürüm… Böylelikle liderime sadakatini belirtiyor.

Peki Ekrem İmamoğlu’nun lideri kim? Kime bağlı, kime iltisaklı, kimden yana, neye yemini var ?

Yekten yazayım. Ekrem İmamoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu’na değil Abdullah Gül’e daha sadıktır. Ve onun bir neferi gibi çalışır. Çalışıyor da…

Hayda…!

Hele acele etmeyin, yazıyı okuyun bakalım. Görünürde CHP’nin belediye başkanının, Abdullah Gül’ün yeniden kaldığı yerden Cumhurbaşkanlığına gelmesi için nasıl bir tahkimat yaptığına siz karar verin.   

Bundan tam 20 yıl önce 12 Ocak 2002’de  yazı yazmıştım.

‘Gül-en- taraf ve Gül’ ün ayak sesleri…’ 

Başıma gelmedik kalmadı.. Kimileri “abi ne çektin” diyecek ama konumuz bu değil.

Yazıda, “geliyor gelmekte olan Abdullah Gül’ün ayak seslerini” yazıyordum. Başbakan oldu, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı oldu.

Ak Parti’nin Batı’ya en dönük yüzü, operasyonel gücü oldu.

Hani  bir süre önce “hiçlik” tartışması yaşandı ya…Önce Ahmet Davutoğlu’nu getirdi. O Hakan Fidan’ı… Sonra  Hulusi Akar’ın yükselişi başladı…Ali Babacan’ı önce Melih Gökçek’e  telefon ederek Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne yerleştirdi. Sonra Ak Parti hükümetlerinde ekonominin başına getirdi. Televizyonda nasıl konuşması gerektiğini, yürümesinden hitabetine kadar basın müşavirine verdiği emirle onu yetiştirdi. Hatta ve hatta  ufak hatasında bile “sırtına vurarak Ali, Ali Sen  yaptın?” diyerek bile fırçaladı.

Abdullah Gül, Davutoğlu ve Babacan’ın çanta gibi taşıdı. Onlar da şeksiz ve şüphesiz Gül’e hizmet ettiler. Ve Hala ediyorlar…Babacan, Halk TV'de katıldığı bir programda, 2018'de Gül'e muhalefetin ortak adaylığı teklifi yapıldığında kendisinin de "masada olduğunu" belirterek, adaylığın neden gerçekleşmediğini de şöyle anlatmamış mıydı ?

"Olmadı çünkü ortak aday formülü son günlere kadar giderken, ki o zaman şöyle oldu, diğer siyasi parti genel başkanları geldiler, bunu teklif ettiler, ortak adaylık konusunu. Teklif edenleri topladığınızda, eğer ortak adaylık olsaydı, rahatlıkla seçimi kazanacak bir tablo vardı ortada."

Abdullah Gül zor beğenir, zor insan sever ve çok zor yol arkadaşlığına insan kabul eder.  Beşir Atalay, Haşim Kılıç, Tekelioğlu, Fehmi Koru Hulusi Akar en az 45 yıllık arkadaşları…45’lik plak gibiler. Halan eskimediler, halen revaçta ve operasyoneller…Saydığım isimleri her zaman korudu kolladı. Kızsa da, kırılsa da yanlarından uzak da tutsa koruma ve kollama vazifesini yaptı.

Peki şimdi durum nedir ?

6’lı masanın 7’inci ortağı Abdullah Gül değildir. Gül, 6’lı masanın Teknik Direktörü’dür. Hani tartışılan son röportajında ne diyor Abdullah Gül:

“Benim yapacağım iş, finans ve iş çevrelerinin, herkesin ‘Helal olsun çok doğru insanları buldu ve göreve getirdi’ diyebileceği bir ekibi kurmak olur ve bu ekibin de kararlı şekilde çalışması için müsaade eder, yetkiyi veririm. Şimdiye kadar dünyada enflasyon sorunu ilk defa yaşanmıyor ki, iktisat tarihine bakıldığında hangi ülkeler nelerle karşılaştı, ne makaleler yayınlandı, ne teoriler var, daha önce enflasyonla nasıl mücadele edildi ve nasıl bu durumlardan çıkıldı, bütün bunları bilen sağlam bir ekibi iş başına getiririm ve arkasına da siyasi gücü koyarım. Siz bunu deklare edin, inanın enflasyon bugünden düşmeye başlar.”

 İyi Parti ve Demokrat Parti haricinde masayı oluşturan hangi lider Abdullah Gül’e set çekebilir, engel olabilir.

Abdullah Gül; Babacan ve Davutoğlu’nun veli nimeti, Temel Bey’in yol arkadaşıdır. Ya Bay Kemal’in ? 2020 yılının Ağustos ayında Cumhuriyet Gazetesi’nin sorularını şöyle cevaplamıştı:

Sayın Abdullah Gül, cumhurbaşkanıyken belli aralıklarla Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne davet eder, bizim gözümüzden Türkiye’yi ve Türkiye’nin sorunlarını dinlemek isterdi. Ben de aktarırdım, gizli kapaklı değildi zaten. Bir devlette olması gereken geleneği sürdürmek istiyordu. Neden? Çünkü cumhurbaşkanı devletin sigortasıdır, tarafsızlık için de yemin etmiştir. Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığı gün genel merkezimize geldi, vedalaştık, kendisini uğurladık. Herhangi bir kavgamız yok, yeri geldiğinde kendisini de eleştirdik, onu da söyleyeyim. Ayrıldıktan sonra en son kız kardeşimin vefatı dolayısıyla Sayın Gül aradı, başsağlığı dileklerini iletti. Kendisine teşekkür ettim. En son görüşme o zaman. “Her hafta görüşme” ve benzer iddiaları ortaya atanlar birilerinin kontrolü altında olan, ruhen de rahatsız şahsiyetler.

Peki, aklınızdan cumhurbaşkanı adayı olarak hiç Abdullah Gül geçti mi?

Şöyle ifade edeyim: Bize gelen böyle bir şey yok. Nereden çıktı ben de bilmiyorum. Abdullah Gül, isterse cumhurbaşkanı adayı olabilir tabii. Kalkıp, “Olamazsın” diyemeyiz ki...

Tabii olabilir de sizin partinizden olur mu?

Bu konuda bize gelen hiçbir şey yok. Olmayan bir konuda bir düşünce beyan etmemizin mantığı yok. Soru şu: Abdullah Gül’den neden bu kadar korkuyorlar?”

CHP’nin bir genel başkan yardımcısı bana şöyle demişti:

“Abdullah Bey  bize özel rica etti. Lütfen  benim ismini televizyon ekranlarında çok dillendirmeyin. Çocuklarımın işlerine sıkıntı oluyor”

Yani demem o ki  6’lı masada aday tartışmaları devam ederken  Abdullah Gül halen geçerli ve en önde gelen isim.

Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığına “Kardeşim Abdullah Gül” olarak çıkarıldı. Cumhurbaşkanlığından ise “Ötede oyna Abdullah Bey” diye indirildi. Ak Parti’ye dönüşü engellendi, genel başkan adaylığı bloke edildi.

Hatta ve hatta öylesine FETÖ ile ilişkilendirildi ki, Gül Cumhurbaşkanlığı’ndan indiğini ertesi günlerinde soluğu Necmettin Erbakan  Hocamın mezarında aldı. “Milli Görüş’e” sahip çıktı. Halen de Saadet Partisi, onların yayın organlarına maddi ve manevi  destek çıkıyor. Darda kalmıyor, arasatta bırakılmıyorlar. Abdullah Gül, Saadet Parti yönetimi ve önde gelenleri için halen bir abi, hatta ve hatta gölge Cumhurbaşkanı olarak görüyor.

Saadetçiler, Gelecek, Deva, HDP’liler… Eğer büyükelçilerden fırsat bulursa  Abdullah Gül hepsiyle teker teker ilgileniyor. 

Dedik ya:

-Başın düşerse dara, Abdullah Gül’ü ara… 

Ak Parti içinde yeminli bir Erdoğan müdafi olan  MKYK üyesi Metin Külünk, Politik Adam’a şu açıklamayı yapmıştı:

7 köşeli masada 7 Cumhurbaşkanı adayı da çıkabilir, 10 Cumhurbaşkanı adayı da çıkabilir. Bir köşkte oturan ve bütün bu işleri her 7 köşeli masa da bir kriz çıktığında devreye girerek, köşkünde bu krizi sakinleştirmek için büyük çaba sarf eden, eş zamanlı Türkiye’nin bağımsızlığı üzerine ipotek koymak isteyen büyükelçilere kapısını sonuna kadar açıp Sayın Cumhurbaşkanımızın bağımsızlığımız üzerinde bütün vesayete yönelik tavırları reddeden çıkışıyla kenara çekilen Avrupalı büyükelçilerin kapısından ayrılmadıkları bir isimde olabilir.

Politik Adam: Geçen sefer beceremediler o ismi?

-Şimdi o ismin şöyle bir özelliği vardır. Her şeyin kendisine altın tepsi içinde sunulmasını bekler yani hayatının hiç bir döneminde risk almadığı için risk alarak yaşamadığı için acaba bu süreçte kendisine böyle bir rol verilebilir mi? Bu ihtimal dışı değil ama bu bir açık pencere çünkü “

Abdullah Gül’e cumhurbaşkanlığı adaylığı altın tepsi içinde mi, yok intifada sayesinde mi geliyor peki ?

“İntifada nereden çıktı?” demeyin sakın. Muhterem eşleri Hayrünnisa Gül 2014’de ne demişti ? :

“Bizi çok üzdüler. Bizi hiçbir şey görmüyor, bilmiyor, farkında değiliz mi sanıyorlar? Her şeyin farkındayız. Bizi en çok üzen de özellikle son yılımızda bizim camiadan, dindar Müslüman camiadan yapılan saldırılar oldu. Bu süreçte bazı yaşadıklarımızı, 28 Şubat döneminde benim başörtümün tartışıldığı günlerde bile bu kadarını görmedik. Şimdi ben de susuyorum, ama fazla susmayacağım; asıl intifadayı ben başlatacağım'' 

Başlattı da… Bir kadın olarak, eşini nasıl Başbakanlığa taşımışsa 20 yıl sonra yeniden Cumhurbaşkanlığına taşımak istiyor. Kiminle ? Canan Kaftancıoğlu ile Dilek İmamoğlu ile Başak Demirtaş ile…

Bu dediğimi hafife almayın…Geliyor, gelmekte olan…

Ak Parti içinde de derin bir Abdullah Gül kulisi  var. Her Allah’ın günü Maslak’da Gül’ü ziyaret eden milletvekillerinin haddi hesabı yok. Genel Başkan Yardımcılarını da unutmayalım. Görüşüyorlar. Bekliyorlar, şikayet ediyorlar. Her kaynamada, tencere  taşmaya başladığında Abdullah Gül mütebessim edayla kapağı yeniden kapatıyor…”Sabredin, sabredin” diyor.

Geçen hafta Ak Parti MKYK toplantısı oldu. Ne konuşuldu ? Hiç… Erdoğan artık MKYK’da derin meseleler konuşmuyor. Soru sorulmasına da izin vermiyor. Bir nedeni büyük bir sızıntı olması…Konuşulanlar anında yetiştiriliyor. Bürokratlara bile verilen talimatlar sızdırılıyor da bu toplantılar sızdırılmıyor mu ?

Gül’ün 2007’de Cumhurbaşkanlığının yolunu açan zat şimdi “çıkıp kral çıplak” derken kimi yeniden işaret ediyor dersiniz ?

Peki, yarın bir gün Ekrem İmamoğlu “Benim adayım” diye söze başlarsa arkasını nasıl getirir dersiniz?

İngilizler’in Ekrem İmamoğlu sevdası boşuna değildir.

İngilizler’in “ortak akıl” oluşturma sürecindeki “prestijiyle” tanınan “düşünce kuruşu” Chatham House’daki temaslarında İmamoğlu kimin  fotoğrafın gölgesinde konuştu. Büyükelçi ile yenilen yemeğin gündüzü  Büyükelçi kimin kahvesini içti bir bakalım.          

İmamoğlu, Balkan cephesi komutanı gibi… B-40 projesi, İstanbul Ankara’dan yönetilmez sözleri kimin suflesi…                                                                                                                                          

Gül, son Karar’a konuştu. Eski Ak Parti Milletvekili, bir dönem Erdoğan’ın yakın ekibinden, yıllarca Yeni Şafak’ın yöneticiliği ile Erdoğan’a arka çıkmış, yol göstermiş, siyasi kılıcını sallamış  Mehmet Ocaktan’a konuştu.

Ne dedi? Bir bakalım:

EKONOMİ: Enflasyonun nasıl büyük bir bela, ahlaksızlık ve kamu hırsızlığı olduğu idrak edilmezse mücadele olmaz. En çok hayret ettiğim şey enflasyonun bu kadar hafife alınması. Kararlı mücadele için artık son vakit. Naci Ağbal’ın görevden alındığı hafta The Economist Dergi’si övgü dolu bir yazı yazmıştı. Artık bundan sonra faizler düşmeye başlar, çünkü doğru politikaların uygulanacağına herkesi inandırdı diye. O hafta Naci Bey’in görevden alınması büyük bir talihsizlik oldu. Dolayısıyla birinci mesele inandırıcı ve güven verici bir kadronun göreve getirilmesi, ikinci mesele ise tabii ki o ekibin kapsamlı enflasyonla mücadele programını açıklaması ve bunun uygulanacağına dair siyasi iradenin ortaya konmasıdır. Bazen üzülerek görüyorum, hükümetteki bazı arkadaşlar, bize ezberletilen politikalarla Türkiye fasit daireden çıkamaz, zincirlerini kırıp şahlanamaz gibi açıklamalar yapıyorlar, çok yetkili makamlardaki kişiler, çok şaşırıyorum doğrusu. Çarpan cetveli de bize ezberletilmiş ona bakarsanız. Bu tip retorikler bizi felakete götürür. Seçimlere bir sene kalmışken son fırsat, enflasyonla mücadele açısından büyük bir hamle yapmak lazım.”

BÜROKRASİ: "AK Parti’nin ilk döneminde bütün bürokraside mesleklerinde yetişmiş insanlarla çalıştık. Şimdi sapma görüyorum. Artık önemli makamlarda kariyerinden çok siyasi geçmişi öncelikli insanlar var…./… En büyük ayrıcalığımız da her makamda ve mevkide liyakatli insanlarla çalışmamız oldu. Demokrasilerde sizin dünya görüşlerinize uygun kişileri kurallar çerçevesinde en üst makamlara getirmek sizin hakkınız oluyor ama liyakat esası çerçevesinde olmak şartıyla

BAŞKANLIK SİSTEMİ: “Cumhurbaşkanı olduğum dönemde parlamenter sistemin Türkiye için daha uygun olduğunu hep söyledim. Ama kategorik olarak da başkanlık sistemine karşı olmadım. Bugünkü anayasa yapılırken aslında bütün kuvvetler bir elde nasıl toplanır amacıyla yapıldı ve böyle bir arzuya karşı bu anayasa dizayn edilmiş oldu. Dolayısıyla böyle bir anayasa yapılırken Türkiye’nin en iyi hukukçularının, en iyi anayasacılarının çalışarak ortaya çıkardığı bir belge olmadı. Elbette bu çok üzücü. Çünkü anayasa en üst, kuşatıcı ve bağlayıcı bir belgedir. Anayasalar sadece bir dönemi, bir kişiyi ilgilendiren değil, ondan sonraki dönemleri, iktidarları, yönetimleri de bağlar. Getirdiği yetkileri anayasayı yapanlardan sonrakiler de uygulayacağı için çok dikkatli ve evrensel kriterleri esas alarak yapılması gerekirdi.”

6’LI MASA: Parlamenter sistemle ve temel siyasi, hukuki konular hakkında yaptıkları açıklamalara baktığımda doğru, ileri demokrasilere yakışan ilke ve prensipleri ortaya koyduklarını görüyorum ve çalışmaları çok değerli buluyorum. Ama önemli olan bunların gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği….

İSLAMCI VE MUHAFAZAKAR SİYASET: Özgürlükler dediğimizde, bunun alt başlıklarına baktığımızda, nasıl ifade özgürlüğü bunlardan biriyse din özgürlüğü de bunlardan birisi. Dini tamamen hayatın dışında tutmak diye bir şey gerçekçi değil. Burada önemli olan şey şu, dini bir araç olarak kullanmaktan uzak durmak. Çünkü din, zamanların, mekanların çok ötesinde bir mevzu, inanç. Siyaset ise konjonktürel bir yapı. Siyasetin doğasında başarılar olduğu kadar başarısızlıklar da var, bazen beyaza bilerek siyah deme durumları söz konusu. Eğer kendinizi bir dinin temsilcisi veya partinizi bir din partisi gibi sunmaya başlarsanız bütün bu yanlışlıklar, noksanlıklar sonunda dine atfedilir. Bu çok tehlikeli bir durum. Bu dinin anlatılmasına da, tebliğine de en büyük zararı veren büyük bir sorumsuzluk olur. Yapacağınız şey, din özgürlüğünün önünde hangi engeller varsa kaldırmaktır. Bunun ötesinde dinin herhangi bir şekilde araçsallaştırılmasına asla fırsat vermemek gerekir. Dolayısıyla bu çok hassas bir konu, tarihte de bunun örnekleri çok. İslam tarihinde de iktidarlar, emirleri sultanlar bu hataya çok düşmüşlerdir ve dine çok zarar vermişlerdir.

Abdullah Gül’ün bu sözleri 6’lı masanın  yayınladığı 5 deklarasyonun özeti değil mi ? Meral Akşener Başbakanlığa razı ise Abdullah Gül “geliyor gelmekte olan değil midir ?

Durun bakalım Abdullah yeni başladı. Şimdi illerde açılışlar, konferanslar başlıyor. Abdullah Gül Vakfı organize ediyor. Ticaret ve Sanayi odaları çalışıyor. Bir reklam filminde  “mutfakta biri mi var?” diye sorarlardı ya şimdi “6’lı Masa” için “mutfakta Abdullah var” demenin vakti gelmedi mi ?

Geliyor, gelmekte olan… Rabbim akıbetimizi hayreylesin…

Yazarın Diğer Yazıları