Fehmi Çalmuk

Adanmışların Kızıl Elması, Asiltürk'ün Vasiyeti

Fehmi Çalmuk

İdrak yolları iltihabına yakalananlar, beyni tıkanıklar, zihni karışıklar, zerzevatlar iyi okusun beni.

Zamane ileri görüşlü cühelalar… İyi dinleyin beni. 

Geçmişte nerede durduysanız durdunuz. Bugün nerede, kimin yanında durduğunuz, ne olduğunuz önemli. 

Kişi, makam, para, pul değil kastım. Hangi davanın ekseninde dönerken şimdi hangi davanın elektronu olduğunuz önemli. Dün ne, kim iseniz bugün önemi yok. Bugün emrolunduğunuz gibi dost doğru olmanız önemli. 

Cennetmekan Necmettin Erbakan Hocam’dan:  biz böyle gördük, böyle öğrendik, böyle yaşadık.

Biz siyasi İslami hareketin içinde Milli Görüş’ü; “Vatan sevgisi imandandır!” dediği için, biz Milli Görüş’ü emperyalistlerin ve yerli uşaklarına eğilmeden bükülmeden, bir adım öne çıkarak hak ve hakikatı söylediği için alnımızın çatına yazdık. Aziz, Necip Milletimiz derken büyük Türk Milleti’nin hamurunda İlay-ı Kelimetullah gayretinin kastedildiğini bilerek; pergelimizin ucunu Anadolu’ya sapladık.

Sakın , sakın ha bizi; ortada dolaşan, Uhud muharebesinde  kardeşlerini yaralı bereli bırakıp, mevzileri terk eden, ganimet peşinde koşan idrak yolları iltihabına yakalananlarla, beyni tıkanıklarla, zihni karışıklarla, zerzevatlarla karıştırmayın…

Zira bunların şahsımın karşısında zerre-i miskal kadar takdiri, amele sümüğü kadar değeri yoktur.   

Geçen yıldı. KKTC’den gelmiş, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin nezaketi karşısında “dediğin doğru çıktı Fehmi” diyen merhum Oğuzhan Asiltürk abimin yanında, onun gözlerinin içine bakarken bulmuştum kendimi…

“Devlet Bey’i ziyaret etme planları yapmaya” niyetliydi. Meral Hanım’a hatta ve hatta Fatih Erbakan’a bile gidecekti.

“Safları sıkıştırmalıyız” diyen bir dava adamı karşısında, “Nasıl?” diyebilir miydim ? 

Dedim. 

“Safları sıkıştıracağız. Bir dönem daha Recep Tayyip Erdoğan’ın başta kalmasını sağlamalıyız”

-Yalnız bana mı diyorsunuz efendim? 

-Sana da diyorum. Milli Görüş camiasına diyorum. Bu bizim davamız için, dava kardeşimiz için görevimiz.

Yutkundum. 

-“Emriniz mi?

-“Sana diyorum nasıl anlarsan anla… Emirse emir, vasiyetse vasiyet”

Saadet içindeki yeminli Erdoğan düşmanlığını hatırlattım. Temel Bey’in durumunu söyledim.

Noktasıyla, virgülüne kadar söyledikleri aklımda. Notlarımı aldım. “Vallahi Pes” dedim.  Ama burada yazmayacağım. Temel Bey ile geçmişten bir hukukumuz var. Bizi şimdi tanımamazlıktan gelse de, ite kopuğa, uğursuza, emperyalist masalara kons yapanlara randevu verip bizle görüşmese de onunla bir hukukumuz var. Evladına emeğimiz var. Cennetmekan Hocam’ın hakkı var. 

Şimdi bunları okuyunca çılgına dönecek kadrolara söylüyorum.

Bu vasiyeti parti kadrolarında bulunan yeğenlerine: “Oğuzhan Bey’in böyle bir vasiyeti var mı ?”  diye sorabilirsiniz.

Böyle bir yiğitlik yapabileceğinizi, bu cesareti gösterebileceğinizi düşünmüyorum. Sormazsınız… Soramazsınız ! 

Oğuzhan Bey’in Erdoğan görüşmelerinde ortaya çıkardığı dip dalgayı  kırabilmek için yeğenin İçişleri Bakanlığı’ndan yüklü ihale aldığı yalanını köşe yazarlarına bilgi notu olarak göndererek yazdıranlar sorabilir mi ? Kimlerin, kimlerin  emriyle bunu yaptığını öğrenmeyeceğimizi sanıyorsunuz..

15 Temmuz’dan sonra FETÖ’nün evlerinde doktora, yüksek lisans dersi verecek kadar gözü kara olup, FETÖ’den mahkumiyet alıp yurt dışına çıkan evlatlarıyla övünen parti yöneticilerinin bu vasiyeti sorabileceğini mi düşünüyorsunuz ?

Yoksa merhum Oğuzhan Bey’e “Bunak” diyecek kadar küçülen insanların iltifat gösterenlerin sorabileceğini mi sanıyorsunuz ?

Cennetmekan Erbakan’ı dadanmışların elinden kurtarmak mücahitliğin ilk görevi olsa gerekir.

Görünürde Cumhurbaşkanı adaylığında bir adayı destekleme ve desteklememe meselesi değildir. Mesele, Milli Görüş’ün fabrika ayarlarına, zihin kodlarına dönme meselesidir. 

Milli Görüş açısından şu konuda ümitvarım:
Üzülme gülüm kavun, karpuz oluruz

Bahçıvan bizi ayırsa da manavda buluşuruz….

Mesele Erdoğan meselesi de değildir. 

Bunu geçenlerde sevgili Mustafa Köksal abimle ziyaret ettiğim muhterem Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın kardeşi sevgili Mustafa Erdoğan Bey’e de söyledim. 

Mesele Erdoğan meselesi değildir.  Mesele; adanmışlıkla, dadanmışlık arasında ezelden ebede süren mücadeledir.

Sağımız, solumuz, önümüz, arkamız dadanmışlıklarla dolu. 

Dadanmış kadroyu bildin mi sen? 

Dün FETÖ idi. Bugün içine sızdıkları cemaatler, vakıflar ve STK’lar…

Dadanmışlık; dün CHP kadrolarının gayri meşru ilişkilerini ayarlayıp, kasetlerini biriktiren adamın; babasının Eminönü’nde iş hanında çay ocağında gündüz çay, geceleri ayıp satma geleneğini safi zihinleri iğfal ederek, tehdit olarak sürdürmesidir.

Dadanmışlık; Afganistan’da FETÖ’nün okullarını devletin azametiyle alındıktan sonra yönetenlerin; gönderilen 2 milyon doların buharlaşması karşısında birkaç yöneticiyi istifa ettirip üç maymunu oynayıp, önden “Reis” deyip arkadan dolanma işidir .

Dadanmışlık; veli nimetleri Erdoğan sayesinde palazlanan, semizlenen, gayrimenkul üzerine gayrimenkul biriktiren, oturdukları hayır kurumları koltuklarında “Erdoğan ile  fotoğraf” çektirdiği için “Buraya siyaset giremez” diyen daltabanların işidir.

Mustafa Erdoğan’a Bey’e de söyledim.

Parti ise parti, vakıf ise vakıf, STK ise STK ve bakansa bakan… 
Biri çıkıp şunu söylüyor mu, söyleyebiliyor mu ?

Bizim Kızıl Elmamız;  2023’de Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçtirmektir
Kızıl Elma mefkuresine inanmak; İlay-ı Kelimetullah davasının içinde Nizam-ı Alem ahlakına sahip olmayı gerektirir. Bu adanmışlık işidir.

Adanmışlık, canımdan aziz bildiğim bu toprakların üzerinde al yıldızın dalgalanmasıdır. Yoksa hangi partinin içinde olursa olsun iman ateşi bulunan, toprak sevgisi başı gökyüzüne kadar ulaşacak enginlikte olan vatan evlatları da iyi bilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. Yılı bizim devletleşmemizin en önemli adımıdır. 

Devlet demek: sepet sepet yumurta değildir. Bilin ki Türkiye, sadece Türkiye de demek değildir. Kur’an-ı Kerim hakkını, Vatanın bölünmez bütünlüğünü, al yıldızlığı bayrağın hukukunu, hiçbir suretle manda ve himayenin gölgesinin bile tasallutunu kabul etmeyenler beri gelsin. Yoksa idrak yolları iltihabına yakalananlarla, beyni tıkanıklarla, zihni karışıklarla, zerzevatlarla, zamane ileri görüşlü cühelalarla işimiz yok bizim.

Bir ayağımız çukurda bizim. Ölüp, güle oynaya Rabbime gideceğiz. Bayram günümüz. Dünya malına tamahımız, saltanata Eyvallahımız yok bizim. 

Kaydımızı böyle düştük. Yazdıklarımızı yüreğinizle, beyninizle, müktesebatınızla okuyun. 
Vesselam…
 

Yazarın Diğer Yazıları