Fehmi Çalmuk

Kır Zincirlerini Nihat Abi

Fehmi Çalmuk

Yıllar önce kaleme aldığım bir yazının son paragrafını dün gibi hatırlıyorum Nihat abi: 

“Sizleri, hepinizi çok seviyorum. Dünya ve bedenlerimiz ne kadar kirletilmiş olursa olsun, mavi tuz gibi parlayan gecenin ayazı güzeldir, sabah güzeldir, hiçbir gölgenin kimseyi ayırmadığı öğleler güzeldir. Ne olur, bu güzellikler gözlerimizden ve ülkemizden kuş gibi uçup gitmesin. Son sözüm Aytmatov’dan: Kır zincirlerini Gülsarı!”

Şimdi, Rabbimin yardımıyla yattığın hastane odasında zincirleri kırmak, yeniden merhum Başbuğ’un dediği gibi “Ey Türk! Titre ve kendine gel!” sözünün gereği ayağa kalkmak boynunun borcudur, Nihat abi…

Hüznümü yüreğimde yaşayıp Gazi Üniversitesi'nin 13. katındaki VIP odasında boş hasta yatağını her gördüğümde, ailene geçmiş olsun dileğiyle beraber ümit vermek istediğimde boğazım düğümleniyor, kelimeler tükeniyor, Nihat abi...

Okul çıkışı yolumuz her düştüğünde Sakarya Caddesi'ndeki çay ocağında abileri görürdüm, dostları...  Hakan Albayrak,  Şükrü Karaca, Nabi Avcı, Erol Göka, Gökhan Özcan, İlhami Atmaca, Ercan Şen, Adem Karafilik'i?

Hayatımda ilk Gitanes sigarasını sen vermiştin. Fransızların “çingene sigarası” dediği bu sigara oldukça sertti. İlk içimi çektiğimde gözlerini bana dikmiş, öksürüp öksürmediğimi kontrol ediyordun. İçmeye devam ettim. Sırtıma vurarak gülüşünü, sevincini hatırlarım...

Birkaç sayı da çıksa, Çete gazetenizi çok önemserdim. Merhum Şükrü Karaca'nın “Defol Başımda İtidal” başlığını mı, kot jean’lerin altına çizme giyen Hakan Albayrak’ı mı unuttum ? Diyor ya Abdurrahim Karakoç, “Unutmak kolay mı, Deme?" Biz inadına unutmayanlar safında olmayı tercih ettik, hamurumuzu böyle yoğurduk.

Necmettin Erbakan hocam… Hatırlar mısın, 2005 yılında hocamın Balgat'taki evine gelmiş, onunla uzun bir görüşme yapmıştın. Sana sormadan Erbakan hocanın ne dediğini cevaplayıvermiştim: “Nihat Bey, siz de Milli Görüşçüsünüz.” Nasıl da hoşuna gitmişti… Erbakan hocam “Bir insan davasının delisi olmalı” derdi. Vatan, millet aşkına bir dava derisini görünce elbette ki bağrına basmayı ihmal etmedi. Görüşmeden çıkınca “Bir kütüphaneyi okumuş gibi oldum” demiştin ya...

Belki bu görüşmeyi bilmeyerek de olsa, ailene geçmiş olsun ziyareti için Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan hastaneye geldi. Ne kadar büyük, ne kadar zariflik... Halbuki Nihat abi, senin deve dişi gibi büyük büyük devlet adamı arkadaşların vardı. MHP’de tezgâhından geçmiş, heyecanınla sloganlar söylemiş, bugün devletin değişik kademelerinde, ekonomi dünyasının değişik alanlarında arkadaşların vardı.

Kır Zincirlerini Nihat Abi

Seni sevmek tanımaktan geçer, tanımak ise yaşanmışlıktan… Nihat Genci yaşamak lazım.

Hadi Nihat abi! Bizim de yaşamamız için, ayakta kalabilmemiz için, emperyalizme karşı öfkemizi diri tutabilmemiz için, bu vatana karşı aşkımızı tazelememiz için sana ihtiyacımız var!
Hadi, zincirlerini kır Gülsarı diyordu ya Cengiz Aytmatov, hadi Nihat abi, kır şu hastalık zincirini...

Bugün bir Muharrem… Hicret'in yıl dönümü… Bugün cuma… Müslümanların bayramı… Birkaç gün sonra, zalime karşı susmuş şeytan olmamak için Hz. Hüseyin Efendimizin, Kerbela şehitlerimizin yıl dönümü...

Bir elin parmakları kadar kaldık, emperyalizm karşısında diz çökmeyen, imkâna yemin etmiş birkaç kişi… Maddiyata, makama, mevkiye, sömürüye rıza göstermeyip “emrolunduğun gibi dosdoğru kal”maya yemin etmiş birkaç kişi…

Sağımıza solumuza bakıyoruz, şaşkınız. Bir seda bekliyoruz, bir nida bekliyoruz. Bizim de atalet zincirlerini kırmamız için kökten genç olan birine ihtiyacımız var.

İslamcılık Mahallesi'nde hiç oturmadım, mola bile vermedim. Biz Erbakan hocamdan öyle gördük, öyle yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz.

Şimdi belki ameliyat öncesi kaleme aldığım seninle ilgili yazımı diline dolayıp utanmadan, arlanmadan telefon açıp, “Bize Nihat Genci mi savunuyorsun?” diye insanlar çıkacaktır. Neymiş, ağzı bozukmuş. Neyzen Tevfik’e de bunu söylediler... Tarihten silebildiler mi hiç? Kaya gibi sağlam bir abide gibi halen günümüze ilham veriyor…

Yazar adam muhalif olur. Yazar adamın kanı deli akar. Hele sonradan değil, hele bir dönem hiç değil, doğuşundan bu yana genç kalmak zorunda olan Nihat Genç için muhaliflik; “ak dediğine kara deme” aymazlığı değil, vatan ve milleti “ya istiklal ya ölüm” diye savunma itidalidir. Evcil Bozkurt gördünüz mü hiç ?

Şimdi Nihat abi yazsaydı, İsrail’in İran saldırısı, onun cevabına ne derdi? Ya Ermenileri katletti iddiasıyla Talat Paşa’ya söylenenleri, İttihat Terakki’yi anlatma, Cemal Paşa’yı, Talat Paşa’yı, Mustafa Kemal Paşa’yı anlama ve idrak etme kılavuzunu Nihat Genç nasıl yazıyordu?

Velhasılı Nihat abi, seni çok özledik.

Hadi kır artık zincirlerini. Çok yorgunsun, biliyorum… Yıllar, ekonomik imkânsızlıklar, dost bildiklerin tarafından satılmalar… Anadolu topraklarının muhiplere teslim edilme operasyonu… Amerikan, İngiliz, Fransız mandacılarının kol gezmeleri… Fetö'nün itleri,  onların devlet kadrolarına dadanmış bitleri …Anadolu’nun has evlatlarının üzerlerindeki ölü toprağını atamayışları… Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi seni çok yordu, biliyorum.

Sahi, en son deniz kenarında tatilini ne zaman yapmıştın? Bilirim, Trabzon yaylalarından uzak kaldığında bir eksiklik hissederdin. Nefes almak için, kendine gelmek için, yeniden dirilmek için baba ocağına, ana kucağına sığınırdın.

Nihat abi, üzülerek de olsa ifade etmem gerekir ki, senin gibi, bizim gibi dava delilerinin “yoruldum” deme hakkı bile yok…

Anca uzaktan, camların arkasından, dualarımla öpüyorum seni yüreğinden. Allah izin verir, kavuşursak kalem tutan ellerinden, beni gören gözlerinden öpmek isterim.

Kır zincirleri, Gülsarı!
Hadi Nihat abi, titre ve kendine gel…

Yazarın Diğer Yazıları