- Haberler
- Pol-Analiz
- Yazar Hayati Bice''den Saray İslamcılığı Eleştirisi
Yazar Hayati Bice''den Saray İslamcılığı Eleştirisi
Dr. Hayati Bice'nin Karar Gazetesi'ndeki yazısı, Cumhur İttifakı'nın ideolojik kökenlerinden güncel fay hatlarına kadar sarsıcı tespitler içeriyor.
İ’lâ-yı Kelimetullah İçin Cumhur İttifakı
Bice, 2018’de ilan edilen Cumhur İttifakı’nın yalnızca bir seçim ittifakı olmadığını, kuruluş manifestosunda “İ’lâ-yı Kelimetullah uğruna 2053 ve 2071 vizyonunu inşa etme” hedefiyle tanımlandığını hatırlatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin “parti çıkarlarını aşan bir birlik” anlayışıyla tarihi bir ortaklığa imza attıklarını vurguluyor.
Cumhur İttifakı’nın Son Sınavı: Bahçeli’nin Öcalan Çıkışı
22 Ekim 2025’te Bahçeli’nin grup toplantısında PKK elebaşı Abdullah Öcalan’a seslenmesi, Bice’ye göre ittifak için “geri dönüşü olmayan bir kırılma eşiği”:
“Cumhur İttifakı, Erdoğan’ın iki kritik seçimini hasarsız atlattı. Ama Bahçeli’nin Öcalan çağrısı, Türk milliyetçileri için bardağı taşıran son damla oldu.”
Milliyetçi Aydınlar Yeni Adres Arıyor
MHP tabanındaki çözülmenin İYİ Parti, Zafer Partisi ve Anahtar Partisi yönünde hızlandığını belirten Bice, sosyal medyada öne çıkan Milli Egemenlik Platformu gibi oluşumları bu yeni yönelişin habercisi sayıyor.
Ülkücü Hareketin Kültürel Çöküşü: “Dürümcü” ve “Sert Tokalaşmacı” Nesil
Dr. Bice’nin en sert eleştirisi ülkücü gençlik üzerine:
“Ziya Gökalp’i, Arvasi’yi, Atsız’ı bilmeyen; yalnızca el hareketleriyle milliyetçilik yapan sarkık bıyıklı gençler… Bu kitle, sosyolojik literatürde ‘dekültürasyon’ yani kültürsüzleşmenin canlı örneğidir.”
Prof. Dr. Kemal Üçüncü’nün kavramlarını hatırlatan Bice, bu gençleri “dürümcü” ve “sert tokalaşmacı” tipolojisiyle tarif ediyor.
Sinan Ateş Suikastı: En Kültürlü Ocak Başkanı Katledildi
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Doç. Dr. Sinan Ateş’in 2023’te Ankara’da öldürülmesi, Bice’ye göre ülkücü hareketin imajında tarihi bir kırılma yarattı:
“En kültürlü Ülkü Ocakları Başkanı’nın Ankara’nın ortasında katledilmesi, ülkücü hareketin son aydınlarını da kopuşa zorladı. Bu, dekültürasyonu hızlandıran bir dönüm noktasıdır.”
AK Parti’de Sahte Turanizm: “Anayurt Marşı’na Tempo”
Ülkücü kitlenin kültürel erozyonuna karşılık AK Parti’de “pseudo-Turanist” bir eğilim yükseldiğini vurgulayan Bice, bunun en çarpıcı örneğini Azerbaycan’daki Türk Devlet Başkanları Zirvesi’nde Erdoğan ve kurmaylarının Anayurt Marşı’na tempo tutmasıyla açıkladı:
“Özbek, Türkmen, Uygur, Tatar, Azer… bir boydur. Karakalpak, Kırgız, Kazak… bunlar bir soydur.”
“Türk Siyaseti Fay Hatlarında”
Bice, yazısını şu uyarıyla noktalıyor:
“2005’te başlayan seçmen kaymaları, Türk siyasetinde deprem etkisi yaratacak fay kırıklarının ön habercisidir. Şimdiden ayak seslerini duyuyoruz. İşin sonu nereye varacak?”
"Doğruları Söylemek Suç Sayılıyor"
Dr. Hayati Bice, yazısında Türkiye’de giderek derinleşen bir gerçeğe dikkat çekiyor: Gerçekleri dile getirmek suç gibi algılanıyor. Hükümetin politikalarını eleştirenlerin yaftalanarak hedef haline getirildiğini belirten Bice, farklı düşüncelerin susturulmaya çalışıldığı bir dönemde demokrasinin ağır yara aldığını vurguluyor. Ona göre, eleştiri kültürünün baskı altına alındığı toplumlarda hakikat değil, korku hüküm sürer.
"Ümmetin Derdiyle Dertlenmeyen İslâmcı Olamaz"
Bice, makalesinde İslâmcı camianın içine düştüğü bencilliği ve dünyevileşmeyi sorguluyor. Ona göre gerçek bir İslâmcının en büyük ölçüsü, yalnızca kendi menfaatini değil ümmetin sorunlarını da gözetmesidir. “Ümmetin yarasına kayıtsız kalan, zalimin zulmüne sessiz kalan bir kişi nasıl Müslümanların temsilcisi olabilir?” diye soran Bice, bu noktada vicdan muhasebesine çağrı yapıyor.
"Sarayın Gölgesinde İslâmcılık"
Bir diğer çarpıcı bölümde Bice, iktidarın çevresinde kümelenen bazı İslâmcı çevreleri eleştiriyor. Ona göre, siyasetin gölgesinde kimliklerini iktidar nimetleriyle tanımlayanlar, asli dava ruhunu kaybetti. Bice, bu tavrın İslâmcılığın özünü boşalttığını, iktidar ile çıkar ilişkisine dayalı bir ‘saray İslâmcılığı’ oluşturduğunu ifade ediyor. Bu durumun, İslâmcı söylemin toplumsal güvenilirliğini de zedelediğini belirtiyor.