Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri

Kimi çevrelerce asrın seçimi olarak nitelendirilen 14 Mayıs seçimleri ve 28 Mayıs günü ikinci turu gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucunu etkileyen kitlesel oyların başında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın oyları geliyor. Bu İtibarla Türkiye'de gelişen olaylara, gelişmelere karşı duyarlılıkları, farkındalıkları kadar yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın sandığa gitmeleri kadar önemli. Otuz yılı bir aşkın bir süredir Avrupa'da yaşayan iş adamı Erdal Arslan aynı zaman da Avrupa'da yaşayan Türk iş insanlarının kurduğu Avrupa MÜSİAD'ın kurucularından ve ilk genel sekreteri. İş insanı Erdal Arslan ile www.politikadam.com'a seçimler hakkındaki görüşlerini açıkladı.

 

Politik Adam: Türkiye’de yaşanan ve yaşanmaya devam eden seçim süreci hakkında neler söylersiniz ?

Erdal Arslan: Bu soruya  cevap vermeden önce hayata, insanlığa,  Anadolu Coğrafyasına, İslam ülkelerine Avrupa’ya nereden baktığınız önemli olduğunu vurgulamak  isterim. Erzurum’da doğdum. Yüksek tahsilim için Kahire’de bulundum. Yaklaşık 30 yıl Avrupa’da yaşadım.  Dünya haritasının neresini işaret ederseniz edin oraya gitmiş, insanlarla bir araya, ticaret yapmış, hayır işlerinde bulunmuşumdur.  Buradan hareket ile diyorum ki;  100 yıllık Cumhuriyet tarihinin yol ayırımında, dönüm noktasındayız!

Amerika Birleşik Devletlerinin güdümünde olan tek kutuplu dünya, çok kutuplu olmaya doğru köklü bir dönüşüm mücadelesine sahne olmaktadır. Bununla ilgili ABD, Çin, Rusya ve Avrupa gibi küresel güçler arasında amansız bir çekişme yaşanmaktadır. Dünyayı paylaşma mücadelesinde haritalar yeniden belirleniyor ve sınırlar yeniden çizilmek isteniyor.

                       

                                             BİR İÇ SAVAŞLA TÜRKİYE’Yİ ÇÖKERTMEK İSTİYORLAR.

Politik Adam: Emperyalistler yüz yıl önce de bu harita çizmişlerdi. Şimdi bir hesaplaşma olacağı görülüyor?

Erdal Arslan: Bu küresel güçler, Dünya’yı yeniden tasarlama ve paylaşma hesapları yaparlarken, diğer ülkeler de varlıklarını sürdürmek ve mümkün olacak en az zararla bu hesaplaşmadan kurtulmanın hesaplarını yapmaktadırlar.

Küresel güçler, plan ve programlarını uygularlarken, kendilerine zorluk çıkaracak iktidarları devre dışı bırakmayla işe başlarlar. Zira zorluk çıkaracak, ayak bağı olacak iktidarlar, onların amaçlarını gerçekleştirmelerindeki en önemli engeldir. 

Küresel güçlerin dünyayı paylaşım hesaplarında stratejik öneme sahip olan ülkelerden birisi de hiç şüphesiz Türkiye’dir.  Ancak Türkiye’deki iktidar, küresel güçler için çok önemli bir engel olarak görülmektedir. İşte bu engeli ortadan kaldırmak için ABD ve onun yandaşı İngiltere ile işbirlikçileri AB ülkeleri son 15 yıldır ülkemizi her yönden kuşatmış bulunuyorlar. Amaçları mevcut iktidarı devre dışı bırakarak söz geçirecekleri zayıf bir yönetimi iş başına getirmek ve daha sonra da Türkiye topraklarını birkaç parçaya bölmektir. Arap Baharı ve demokrasi adı altında Arap ülkelerin yaşananların bir benzeri ülkemizde de gerçekleştirilmek istenmektedir. Irak, Suriye, Mısır ve Libya’dan sonra sırada Türkiye var.

Dünyanın en büyük küresel gücü olan ABD ile yandaşı İngiltere ve Fransa’nın paylaşım hesaplarında, sınırları yeniden belirlenecek ülkeler içinde Türkiye de var.  Türkiye parçalanmak istenmektedir: Bir yandan iç kargaşa diğer yandan on binlerce tır silah yardımı yaptıkları PKK, PYD gibi terör örgütlerini ile dış müdahalede bulunarak bir iç savaşla Türkiye’yi çökertmek istiyorlar. Böylece Türkiye’nin onlara karşı koyma gücünü tamamıyla yok etmiş olacaklar. Bu başarıldığı takdirde Ortadoğu’da hatta Arap Yarımadası’nda istedikleri her şeyi sorunsuz bir şekilde elde etme imkânı bulmuş olacaklar. Böylece bu bölgenin bütün yer altı ve yer üstü zenginlik kaynaklarını istedikleri gibi yönetecekler.

                                           

                                         ŞAŞKINLIK VE KORKU İÇİNDE TÜRKİYE’Yİ İZLİYORLAR

Politik Adam: Bu kadar hesap kitaba karşı binlerce yıllık devlet kurma ve yönetme iradesine sahip  Türkiye Cumhuriyet’i  devleti ne yaptı ? Tedbir almadı mı ?

Erdal Arslan: Almaz mı ? Biz buna derin millet aklı diyoruz. Türkiye’nin de tıpkı komşu ülkeler gibi bölünmek ve işgal edilmek istendiğini gören iktidar, son on beş yıl içinde bunun önüne geçmek için harekete geçti. Daha önce yol arkadaşlığı yaptığı ABD ile yol arkadaşlığını sonlandırıp hızla önlem almaya başladı.

İktidar, olağanüstü bir çaba ile kısa sürede Türkiye’nin kendisine yapılacak saldırılara karşı koyacak savunma silahlarını yapmayı başardı. Başta insansız savaş uçakları olmak üzere havada, karada ve denizde çok üstün yeteneklere sahip silahlarla, roketler ve füzelerle caydırıcı bir güce ulaştı.  

Şu gerçek çok iyi bilinmelidir ki: Bir ülkenin “tam bağımsız” olması için bir vatana, bayrağa, para birimine, orduya sahip olması yetmez. Kendi silahları ile kendisini koruma gücüne ve kendisine yetecek enerjiye sahip olmayan hiçbir ülke, tam bağımsız sayılamaz. Bu nedenle küresel güçler, hiçbir ülkenin kendisini koruyacak silaha ve kendisine yetecek enerjiye sahip olmasını istemezler. Buna yönelik çabalara müsaade etmezler. Her türlü müdahale ile bu çabaları sonuçsuz bırakırlar.

Kendisini koruyacak savunma gücüne ve enerjiye sahip olmadığı için “yarı bağımsız” bir ülke konumunda olan Türkiye, özellikle son on yılda kendisini tam bağımsız yapacak gücü elde etmek için dış güçlere ve onların yerli uzantılarına karşı büyük bir mücadele vermektedir. Bu mücadelenin sonucu olarak özellikle savunma sanayinde elde edilen büyük başarı bütün dünyayı şaşkınlık içinde bırakmıştır. Karada, havada ve denizde tamamıyla yerli ve milli olan uçaklarımız, helikopterlerimiz, tanklarımız, roketlerimiz, füzelerimiz, deniz altılarımız ve uydularımızla tam bağımsız bir ülke olmamızı sağlayacak caydırıcı bir güce kavuşmuş bulunuyoruz.

Türkiye, savunma sanayindeki büyük başarısı ve Karadeniz gazı ile artık küresel güçlerin hizmetinde ve onların boyunduruğu altında yaşama mecburiyetinden kurtuldu. Artık kendisini koruyacak silaha da ihtiyacı olan enerjiye de sahip.  

                         

                                             TÜRKİYE ARTIK KÜRESEL BİR GÜÇTÜR

Politik Adam: Gelişmekte olan ülkeler arasında sayılan Türkiye’nin küresel güç olma yolunda olduğunu mu iddia ediyorsunuz ?

Erdal Arslan: İddia etmiyorum. Realiteyi, gerçekleştirilen hedefi, büyük Turan yolunda ilerleyişimizi, Kızıl Elma’ya doğru istikametimizi anlatıyorum. Hikaye değil bunlar.

Elde ettiği bu güçle, bölgesinde bölgesel bir güç haline gelen ülkemiz, küresel bir güç olma konusunda da büyük bir gelişme içindedir.  Sekiz Türk devletinden oluşan “Türk Devletleri Teşkilatı” ile büyük bir güç oluşturma yolunda çok önemli bir adımın atılmış olması, Türkiye’nin gücüne güç katmıştır. Diğer yandan Mavi Vatan’da, Suriye’de, Irak’ta ve Libya’da küresel güçlere geçit vermeyerek gücünü bütün dünyaya kanıtlayan Türkiye, bölgesinde oyun kurucu bir güç haline gelmiştir.

Türkiye’nin bölgesel güç, hatta küresel güç olma yolundaki ilerleyişini durdurmak için başta ABD olmak üzere, İngiltere ve AB ülkeleri siyasi, ekonomik ve askeri kuşatma ve ambargolarla bütün güçleri ile mücadele ediyorlar. Ülkemiz, tam bir kuşatma altındadır. Emperyalist güçler dışarıdan kuşatmanın tek başına yeterli olmayacağını bildikleri için içeride de PKK ve FETO terör örgütleri başta olmak üzere, istihbarat örgütleri,  kimi siyasi partiler, fonladıkları yerli işbirlikçi medya, aydınlar, akademisyenler, STK’lar gibi kuruluşlarla güç birliği yaparak bütün güçleri ile iktidarı devirmek için mücadele ediyorlar.

                                           

                             

  TÜRKİYE’YE DİZ ÇÖKTÜRMEK İSTİYORLAR

Politik Adam: Yani fiili olarak iktidarı değiştirmek mi istiyorlar ?

Erdal Arslan: Yaşananları görmemek için kör, duymamak için sağır, konuşmamak için dilsiz olmak gerekir. Bunun en kötüsü de  yüreği ve aklı kör, sağır, dilsiz olanlardır.

Küresel güçler, iktidar muhaliflerine gizli açık her türlü desteği veriyorlar. Ülkemizde iktidarı devirmeye yönelik bütün eylemlerin ve girişimlerin arkasında dış güçlerin olduğunu anlamaktan yoksun büyük bir kitlenin olması, Türkiye düşmanlarının, Türkiye’yi durdurmak ve çökertmek isteyen dış güçlerin işini kolaylaştırmaktadır.

Dış güçler, Türkiye’yi kontrol altına almak, ilerleyişini ve güçlenmesini önlemek ve deyim yerinde ise boyun eğdirmek için son on beş yıldır hamle üzerine hamle yapıyorlar. Bu sinsi planın farkında olan vatanseverler siyasi düşüncelerini bir kenara bırakıp, partiler üstü bir duruşla vatanımızı bölmek ve işgal etmek isteyenlere karşı işbirliği yapmaktadırlar. Bu iş birliği sayesinde iç ayaklanma girişimi olan Gezi Olayları, FETÖ üzerinden yapılmak isten yargı darbesi, 15 Temmuz darbe teşebbüsü milletin gayreti iktidarın feraseti ile boşa çıkarıldı.  Diğer yandan hendek olayları denilen ve 800 den fazla asker ve polisin öldürüldüğü Güneydoğu’da bir Kürt devleti kurma kalkışması, açılan hendekler, hendekleri kazanlara mezar yapılarak bastırıldı. İçeride büyük bir yenilgiye uğrayan Emperyalist güçler şimdi de Suriye ve Irak topraklarında ABD’nin on binlerce tır silah desteği verdiği terör örgütüne bir devlet kurdurmanın çabası içindeler.

                                 

                               BU SEÇİM, TAMAMIYLA SİYASET ÜSTÜ BİR SEÇİMDİR.

Politik Adam: Anlattıklarınıza göre o zaman 28 Mayıs seçimi yalnızca  sıradan bir o gitsin, bu gelsin seçimi değil ?

Erdal Arslan: Keza, bütün bu girişimlerinde başarısızlığa uğrayan Küresel Güçler, son bir umutla iktidarı siyasi yoldan devirmek istiyorlar. Bu gerçeği gören her vatanseverin yapması gereken bir şey var o da; Bu seçimin bir parti seçimi olmadığı, devletin ve milletin geleceğinin tayin edileceği bir seçim olduğu bilinci ile siyaset üstü bir duruşla devletinin, vatanının ve milletinin yanında yer alarak bu siyasi saldırıyı, bu kirli kuşatmayı da boşa çıkarmaktır. Bu seçim, tamamıyla siyaset üstü bir seçimdir.  Bu seçim, vatanımızın tam bağımsızlığı seçimidir. Ya tam bağımsız bir ülke olacağız ya da kaderimizi tamamıyla emperyalist güçlerin ellerine bırakacağız ve onların sınırlarımızı yeniden belirleyecekleri haritalara razı olacağız.

Gün, iktidarın başarısızlıklarını, haksız uygulamalarını, ihale yolsuzluklarını ve daha daha bilmem nelerinin hesabını sorma günü değildir. Gün, vatanımızı koruma günüdür. Gün, milletin bütünlüğü ve geleceğini koruma günüdür.

Gözlerini mevki ve makam hırsı bürümüş koltuk düşkünü müptezeller, maalesef bu hırsları uğruna vatanımızı ve milletimizi zerre kadar umursamıyorlar. Bu nasıl bir zillettir? Bunu anlamak ve izah etmek mümkün değildir.  İslam düşmanları, vatan hainleri ve koltuk sevdalıları bir araya gelmiş tam bir işbirliği ile Küresel güçlere hizmet ediyorlar.

Aziz milletimiz:  28 Mayıs seçimleri ya tam bağımsız Türkiye ya da küresel güçlerin sömürgesi olmaya razı olmanın seçimidir.  Olay patates, soğan, makarna, karın doyurma olayı değil. İnsan aç kalabilir, aç kalan insan gün gelir karnını doyurma imkânını bulur ama vatan elden giderse bir daha vatan bulmak mümkün değildir. Zaten vatanın elden gitmesi demek ebediyen açlığa mahkûm olmak demektir. Gün, patates ve soğan hesabı yapma günü değildir. Hele bir vatanımızın işgal edilmesine, bölünmesine müsaade etmeyelim, ondan sonra döner patatesin de soğanın da hesabını sorarız.

                                  TÜRKLER VE KÜRTLER AZINLIK KOŞULLARINDA YAŞATILDI

Politik Adam: Neredeyse bu seçimi emperyalistlerle  seçimler yoluyla demokratik bir isyan diye nitelendireceksiniz ?

Erdal Arslan: Elbette…Şu gerçeği asla unutmayalım! Cumhuriyet kurulduğundan beri bu ülkenin azınlık olan iki halkı vardır: Türkler ve Kürtler. Bu iki halk hiçbir zaman bu ülkede söz, yetki ve imkân sahibi olmadı. Bu iki halk; tarlada çiftçilik, ahırda hayvancılık, fabrikada işçilik, sokakta çöpçülük kısacası mağdur ve mahrum yaşamak; bir avuç kadar olan ve kendilerine beyaz Türk denilen efendilerine hizmet etmek zorunda bırakıldılar. Ülkenin yeraltı ve yer üstü zenginliği, ithalat ve ihracatı, yüksek bürokrasiyi, üst düzey yargıyı, üst düzey komuta kademesini, devletin hazinelerini, medyayı ellerinde bulunduran mutlu azınlık, her zaman bu ülkenin sahipleri ve efendileri olma gücüne sahip oldular.  Bu ülkenin bütün imkânları kendilerine verilen bu imtiyazlı sınıfın,  imtiyazını sürdürmesi dış güçlerle iş birliği yapmalarına bağlıdır. Bunun için bütün imkânları ile onlara hizmet etmektedir.  Ve bağlı oldukları efendilerine hizmet etmenin bir gereği olarak bütün güçleri ile iktidarı değiştirmeye çalışıyor. 

Kendi topraklarında “azınlık koşullarında” yaşamak zorunda bırakılan bu ülkenin gerçek sahipleri, 1983 yılında Özal iktidarı ile birlikte gasp edilen haklarını almanın mücadelesini vermeye başladılar. Bu mücadele, günümüzde büyük bir ilerleme sağlamış, ülkenin zenginlikleri ve sermayesi giderek yerli ve milli olmaya başlamıştır. Bunun en bariz göstergesi ülkemizde yaşanan muazzam değişim, dönüşüm ve ilerlemedir.

Bu ülkenin yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları ve devletin bütün imkânları Cumhuriyetin kuruluş yıllarında işgalci güçlerce, dışarıdan getirtilen azınlıklara peşkeş çekildi. Hiçbir savaşa katılmamış, vatanı için bir tek kurşun sıkmamış olduğu halde, ülke gelirinin yüzde doksanına (yirmi yıl öncesine kadar) sahip olan bu zümre, bu ülkede ciddiye alınacak tek bir çivi bile çakmadı. Neden bizim otomotiv fabrikalarımız, yüksek teknoloji üreten tesislerimiz, savunma sanayimiz yoktu? Adına TÜSİAD denilen zengin patronlar kulübü neden bu ülkeye önemli hiçbir yatırım yapmadı? Neden sadece ithalatla uğraştılar? Bu soruları çoğaltabiliriz. Bu sorulara verilecek tek cevap şudur: Çünkü kendilerini hiçbir zaman bu ülkeye ait hissetmediler. Dolayısı ile kendilerini nereye ait hissediyorlarsa oranın çıkarlarına göre hareket ediyorlar.

Bugün gelinen noktada, çok ağır bedeller ödenerek, bu milletin yeniden ülkenin sahibi olması yolunda büyük bir ilerleme sağlandı. Kuşkusuz bu durum en çok küresel güçleri rahatsız etmektedir. Onların bütün güçleri ile bu “milli ve yerli” oluşa engel olmaya çalışmalarının nedeni sermaye odakları üzerinden sağladıkları imkânı kaybetmeye başlamalarındandır. Yüz yıldır sahip oldukları hâkimiyet giderek yok olmaktadır. Sömürü çarkları durmak, sömürü dönemi kapanmak üzeredir.

           

                                SİYASİ İRADE OLMAYINCA TÜRKİYE’DE HİÇ  BİR ŞEY YAPILAMADI

Politik Adam:  Öyle bir  portre çizdiğiniz ki Türkiye’nin stratejik önemi anlatmak için yeniden Türkiye öncülüğünden  dizilen tespihin koparılmak istendiğini  önü sürüyorsunuz ?

Erdal Arslan: Aynen öyle. Türkiye, sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda Türk Devletleri Teşkilatı’nın da ana taşıyıcı omurgasıdır artık. Türkiye çökerse bu bütün Türk Devletlerinin kurtlar sofrasında yalnız kalmalarına neden olacaktır. Yine bugün gelinen noktada, özellikle savunma sanayinde gerçekleştirdiği devrim ile Türkiye yalnızca ülkemize değil aynı zamanda Türk Devletlerinin ve yeryüzünün bütün sahipsiz mazlumlarının da umudu olmuştur.  

Nereden nereye geldiğimizi görmek zorundayız: Bundan birkaç yıl öncesine kadar sınırlarını mayınlarla korumaya çalışan, sınırlarının dışına bir adım geçecek gücü olmayan Türkiye, şimdi sınırlarının 30 km dışında ülkeyi koruma koridoru oluşturdu. Ülkemizi parçalamak için güneyimizde ABD tarafından kurulan ve her türlü silah desteği verilen terör örgütlerini, ABD ve Rusya’ya rağmen, kendi inlerinde kuşatacak iradeyi ortaya koyacak güce sahip olmuş bir Türkiye var artık.  1991 yılından beri Ermenilerin işgali altında olan Dağlık Karabağ’ı 40 günde alıp Azerbaycan’a teslim eden gücün adıdır Türkiye. Libya’da, Fransa’nın desteği ile Libya’yı ele geçirmek üzere olan Hafter’i durduran, Libya’yı koruması altına alan Türkiye, Libya ile yaptığı sözleşme sonucunda sağladığı uluslararası hukuka dayalı haklar sayesine Akdeniz’in büyük bir bölümünde söz sahibi oldu.  ABD ve Rusya’ya rağmen Suriye’de oyunbozan ve belirleyici olma iradesi ortaya koydu. Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında bütün baskılara rağmen ABD ve NATO’ya boyun eğmeyerek tarafsız olma iradesi ortaya koyacak güce sahip olduğunu dosta düşmana gösterdi.  Dünya arenasında oyun kurucu ve oyun bozucu bir güce ulaşmış bir Türkiye var artık. Belirlenen değil, belirleyen bir Türkiye. Afrika ve Asya Ülker’inde Fransa, İngiltere, Belçika, Hollanda gibi sömürgeci ülkelerinin rahatlarını kaçıracak hale gelen ülkenin adıdır Türkiye. Bu listeyi daha çokça uzatmak mümkün. İşte bunun için Türkiye’nin önünü kesmek istiyorlar. Zira bunu yapamazlarsa karşılarında dünyanın yeni Küresel gücü Türkiye’yi bulacaklar.

Bu iktidar, 40 yıldır trilyonlarca dolara ve 40 bin cana mal olan, PKK terör belasını ülkemiz sınırları içinde bitirdi.  İktidarın verdiği büyük destek ve yaptığı öncülük sayesinde, dünya çapında büyük teknolojiye sahip Bayraktar, Aselsan, Roketsan, Havelsan, Tusaş, TEI ve benzeri firmalarla, dünyaya meydan okuyan bir savunma sanayine sahip bir ülke haline gelmeyi başardık. Bugün bu firmalarımızın ürettiği silahları, füzeleri, uçakları, tankları ve daha birçok değişik silahları almak için kırktan fazla ülkenin sıraya girerek kapısında beklediği bir ülke haline geldik. Bu başarının arkasında siyasi irade var. Eğer siyasi irade olmasaydı bunların hiçbiri yapılamazdı. Doksan yıl hiçbir şeyin yapılmamış olmasının da en önemli nedeni siyasi iradenin olmayışıdır.

 

AK PARTİ İKTİDARI MİLLİ VE YERLİ İRADEYİ ORTAYA KOYDU, TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ AÇTI.

Politik Adam:  Recep Tayyip Erdoğan’ın  liderlik dönemi aynı zaman siyasi iradenin ortaya konulmasını mı sağladı?  Tam bir onarım süreci mi ?

Erdal Arslan: AK PARTİ iktidarı, seksen yılda yapılanlardan seksen kat fazlasını yirmi yılda yaptı. Alt yapısına yirmi yılda 3,4 Trilyon dolar yatırım yapmış bir iktidar var. Boğaz köprüleri, hızlı tren yolları, otobanları, duble yolları, yüzlerce km uzunluğunda tüneller, hava limanları, şehir hastaneleri, deniz limanları, her ile üniversite, savunma sanayi, dünyanın en büyük barajları ve daha birçok dev eseri gerçekleştirmiş ve böylece ülkenin alt yapısını tamamlamış bir iktidarı, bu ülkenin düşmanları elbette istemezler.

Dünyada kendi petrolünü arama gemilerine sahip üç beş ülke var, bunlardan birisi de Türkiye’dir.  Sismik araştırma ve sondaj gemileri olan bir ülke olarak artık kendi petrolümüzü, doğal gazımızı kendimiz arayabiliyoruz. Karadeniz’de bir trilyon dolar değerinde doğalgaz bulan ve daha devamı da gelecek olan bir zenginliğin ülkemizin önünü açacak ve enerjide dışa bağımlılığı sonlandıracak olması, elbette ki Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenleri rahatsız edecektir. Enerjide bağımlılığımızı sonlandıracak olan diğer bir önemli yatırım da nükleer santrallerin devreye girmesidir. Bu da siyasi iradenin yerli ve milli olması ile kazanılan bir imkândır.

Yollarında 100 yıldır yabancı araçların dolaştığı bir ülkede yaşamanın verdiği mahcubiyet, kendi sınıfının en iyisi olan TOGG’la bitti çok şükür. Artık kendi yaptığımız arabaya bineceğiz. Burada 100 yıldır neden kendi arabamızı yapmadığımızı ve yapma teşebbüslerinin neden engellendiğini ve bugün bu engeli hangi siyasi iradenin yok ettiğini unutmamalıyız.

100 yıldır, bu ülkenin tam bağımsızlığını gerçekleştirecek gücü elde etmesine engel olundu. Bu ülkenin zengin olmasına, kendi savunma gücünü oluşturmasına, nükleer tesislerini kurmasına, enerjisini bulmasına engel olundu. İşte AK PARTİ iktidarı milli ve yerli iradeyi ortaya koyarak bu engelleri kaldırdı ve Türkiye’nin önünü açtı.

100 YILDIR İŞGAL KUVVETLERİNİN ARTIĞI MUTLU AZINLIKTAN KURTULALIM

Politik Adam:   Son olarak  sayın Arslan şunu sormak istiyorum: Milletvekilliği seçimleri tamamlandı, şimdi de ikin tur bir oylama var ? Bu seçimde seçmen partiler üstü mü düşünmek zorunda?

Erdal Arslan:  Yukarıda izah etmeye çalışıldığı gibi bu seçim, bir parti seçimi veya bir hükümet seçimi değildir. Bu seçim, ülkemizin geleceğini belirleme seçimidir. Tam bağımsızlık yolunda elde edilen kazanımların korunması seçimidir. Bölgesel bir güç olan ülkemizin Küresel Güç olma yolunda ilerlemesini durdurmak isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakma seçimidir. Bu seçim, yeryüzünün ezilmişlerinin sesini kısmak isteyenlere fırsat vermeme seçimidir. Bu seçim, Mavi Vatan’a sahip çıkma seçimidir. Bu seçim, güneyimizde kurulmak istenen terör devletine müsaade etmeme seçimidir. Bu seçim, yüz yıldır kendi ülkesinde sürgün hayatı yaşayan 85 milyon insanın bu sürgün hayatına son verilmesi seçimidir. Bu seçim, 100 yıldır işgal kuvvetlerinin artığı olan mutlu azınlığın bu ülkeyi sömürmesinin sonlandırılması seçimidir. Bu seçim, var olmak veya yok olmak, efendi olmak veya hizmetçi/köle olmak seçimidir.

Herkes şu soruları kendisine sormalı ve ona göre seçimini yapmalıdır: ABD, İngiltere ve Avrupa kimi istiyor? PKK/PYD, HDP kimi istiyor?  FETO kimi istiyor? LGBT kimi istiyor? Küresel sermayenin Türkiye ayağı olan boğazdaki yalı ehli “Beyaz Türkler” kimi istiyor?  Suriye, Yunanistan, Ermenistan kimi istiyor? Vatan hainleri kimi istiyor? Marksist/Leninist örgütler kimi istiyor? Bu listeyi daha da uzatabiliriz, ancak örnek olarak bu kadarı yeterli.

Önemli olan bunların istediklerini isteyip istememektir. Eğer bunlarla aynı amaca hizmet etmek ve bunlarla aynı safta yer almak istiyorsan Erdoğan iktidarının gitmesi yönünde seçim yaparsın, istemiyorsan da seçimini ona göre yapmalısın.

Son söz: “Ya devlet başa, ya kuzgun leşe.”

 

 

Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri
Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri
Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri
Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri
Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri
Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri
Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri
Avrupa'da Yaşayan İş İnsanı Erdal Arslan'dan Şok Eden Seçim Analizleri

Bakmadan Geçme