Barzani'den Tarihi İtiraf: Irak Kurulduğundan Beri ne Irak ne de Biz Rahat Ettik

Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani'nin, ülkenin kuruluşundan bugüne uzanan istikrarsızlığı tek bir cümleyle özetleyen 'Irak kurulduğundan beri ne Irak ne de biz rahat ettik' açıklaması, bir Kürt liderin kişisel serzenişinin çok ötesinde, coğrafyanın tarihsel ve jeopolitik kilitlenmişliğini ifşa eden çarpıcı bir siyasi tespittir. politikadam.com olarak bu tespiti, Birinci Dünya Savaşı arşivlerinden modern Irak'ın mezhepçi ve etnik çatışmalarına uzanan geniş bir perspektifte analiz ediyoruz.

Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'nda Irak Cephesi'ni kaybetmesinde, Arap aşiretlerinin ikircikli ve çıkara dayalı tutumu kritik bir rol oynamıştır. Osmanlı devlet adamlarının, Halife'nin Cihat çağrısına bölgeden beklediği kitlesel ve koşulsuz destek, dönemin milliyetçilik rüzgrı ve İngiliz propagandasının yoğunluğu karşısında büyük bir stratejik yanılgıya dönüştü. Aşiretlerin tutumu, net bir saflık yerine, bölgenin kozmopolit yapısının ve siyasi pragmatizminin bir yansımasıydı.

1. Sadık Aşiretler: Cihat Çağrısına Uyanlar

Arşiv belgeleri, Irak'taki Arap aşiretlerinin önemli bir bölümünün Osmanlı Devleti'ne sadakatle bağlı kaldığını ve İngiliz işgaline karşı direndiğini ortaya koyar:

  • Direnişin Öncüleri: Amare'deki Şeyh-el Uhûd ve Geraf aşiretleri, Cihat çağrısına uyarak İngiliz kuvvetlerini püskürtmede aktif rol oynamıştır.
  • Aşırı Bağlılık: Müntefik, Hamar ve Cezire aşiretleri, Osmanlı'ya aşırı bir bağlılık hissettiklerini ve İngilizlerden nefret ettiklerini resmi olarak beyan etmişlerdir. Ebu Mehmet aşiret reislerinden Zebûn El-Berî ise İngilizlerle başa baş savaşmış, çatışmadan sonra Osmanlı subaylarının himayesine girmiştir.
  • Maddi ve Askeri Destek: Aşiretler sadece askeri hizmet vermekle kalmamış, maddi destek de sağlamıştır. Örneğin, Sabbah Aşireti Reisi Şeyh Mehmet-el Yasin, 18. Kolorduya hediye olarak beş yüz baş koyun vermiştir.
  • Osmanlı'nın Ödülleri: Osmanlı Devleti, bu sadakati karşılıksız bırakmamış; hayatını kaybeden aşiret üyelerine maaş bağlamış, sadık aşiret reislerini (Hacı Şehid, Basr'ül Çolan, Şeyh Zebûn El Berî) nişanlarla (Mecidi Nişanı) onurlandırmış ve maddi eksikliklerini gidermeye çalışmıştır. Hatta Rebia ve Cendil aşiretlerinin en seçkin savaşçılarına 'Milli Asker' adı verilmiştir.

İngilizlerle İşbirliği Yapanlar: Arap Milliyetçiliği ve Vaatler

Öte yandan, milliyetçilik ve ekonomik çıkar beklentisiyle Osmanlı Devleti'ne sırt çeviren aşiretler de vardı:

İsyancı Aşiretler: Gelhur, Gurni ve Kalhanî gibi bazı aşiretler, açıkça İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı birliklerine karşı saldırılara katılmışlardır.

İngiliz Propagandasının Etkisi: İngilizler, özellikle Arap milliyetçiliği vaatleri ve büyük paralarla aşiretleri kendi saflarına çekme konusunda başarılı oldu. Osmanlı'nın bölgeye yeterli askeri otorite sağlayamaması, İngilizlerin sahte bağımsızlık vaatlerini cazip hale getirdi.

Güçlünün Yanında Yer Alma

Aşiretlerin büyük bir bölümü ise, ideolojik bir bağlılık yerine, tamamen pragmatik ve konjonktürel bir yaklaşım sergilemiştir. Savaşın gidişatına göre saf değiştirmekte tereddüt etmemişlerdir:

Selman-ı Pak Dönüm Noktası: 1915 yılına kadar bölgede hızla ilerleyen İngilizlere sempati besleyen bazı aşiretler, Selman-ı Pak Muharebesi'nde Osmanlı'nın zafer kazanmasıyla hızla taraf değiştirerek Osmanlı'nın yanına geçmiştir.

Yağma ve Hayatta Kalma: Topçu Yüzbaşı Mousley'nin anılarında belirttiği gibi, halkın bu durumu 'Kazandığımızda bizi hoş karşılarlar, fırsatını bulurlarsa yaralılarımıza işkence ederler ve yağmalarlar' sözleriyle özetlenmiştir. Bu, aşiretlerin önceliğinin, devlet sadakatinden ziyade kendi hayatta kalma ve zenginleşme çıkarları olduğunu gösteriyor.

Yapay Devletin Kuruluşu ve Mezhepsel-Etnik İhtilaf

I. Dünya Savaşı sonunda İngilizlerin Basra, Bağdat ve haksız bir şekilde Musul'u işgal ederek bu Osmanlı vilayetlerini birleştirmesiyle kurulan Irak devleti, Barzani'nin de ifade ettiği 'rahatsızlığın' asıl kaynağı oldu. Yeni kurulan bu krallık, güçlü bir Sünni Arap hegemonyası üzerine inşa edilmişti:

  1. İngiliz Vesayeti ve Şii İsyancıları: İngilizler, başlangıçta doğrudan yönetim düşünseler de, özellikle Şii halkın Necef merkezli isyanlarıyla karşılaştılar. Çözüm olarak Muhammed bin Abdullah soyundan gelen Kral Faysal'ı tahta geçirerek, hem İslami meşruiyeti kullanmayı hem de bölgeye tam hakimiyet kurmayı hedeflediler.
  2. Zorunlu Arap Ulusçuluğu: Kral Faysal döneminde, Arap ulusçuluğunun teorisyeni Sati el Hüsri'nin ülkeye getirilmesi, Şii grupların tepkisini topladı. Bu dönem, Sünni Arap merkezli bir kimliğin ülkenin diğer bileşenlerine dayatılması anlamına geliyordu.
  3. Kürtlerin ve Şiilerin Reddi: Barzani'nin 'biz rahat etmedik' sözünün tarihsel kökeni buradadır. Kral Faysal'ın güçlü bir ordu kurma çabaları, Iraklı Kürtlerin ve Şiilerin Sünni Araplara asker olarak hizmet etmeyi reddetmesi nedeniyle daima aksadı. Her iki topluluk da Sünni Arap liderliğine karşı bir güvensizlik ve ayrımcılık duygusu taşıyordu.
  4. Darbeler ve Baas'ın Yükselişi: 1930'larda başlayan askerî darbeler dönemi (özellikle 1936'da Kürt kökenli Bekir Sıdkı'nın darbesi ve ardından gelen tasfiyesi) ve 1958'de krallığı deviren kanlı darbe, Irak siyasetinin kronik istikrarsızlık sarmalına girdiğini gösterdi. 1968'de iktidara gelen Baas Partisi (Birlik, Özgürlük ve Sosyalizm sloganıyla tek bir Arap devleti kurmayı amaçlayan ideoloji), Sünni Arap hegemonyasını doruğa taşıyarak Saddam Hüseyin'in baskıcı rejimine zemin hazırladı.

Yıkımın Sonucu ve Barzani'nin Çıkış Arayışı

II. Dünya Savaşı sonrası ABD ve Sovyetler arasındaki Soğuk Savaş, ardından ABD'nin Irak'a müdahalesi, ülkenin jeopolitik satranç tahtasında bir piyon haline gelmesini hızlandırdı. Barzani'nin sözleri, bu tarihsel sürecin bir özetidir: Irak, kurulduğu günkü iç çelişkilerini, dış müdahaleler ve otoriter rejimler altında çözemeyerek bugüne kadar taşıdı.

Barzani'nin 'rahat etmedik' tespiti, sadece Kürtlerin değil, Şiilerin ve Sünni Arapların da Baas rejiminde acı çektiği gerçeğini hatırlatırken, çözümün anahtarını da sunuyor: Bölgedeki tüm bileşenlerin temsili.

Barzani'nin bu çıkışı, Irak'ın mevcut 'yapay federal' sisteminin dahi bileşenler arasında kalıcı bir güven tesis edemediğini gösteriyor. Irak, ya tüm etnik ve mezhepsel unsurların rızasına dayanan, gerçek bir kurucu anlaşmayla yeniden inşa edilecek ya da Barzani'nin ifade ettiği gibi 'rahatsızlık' döngüsü, ülkeyi daha da parçalanmaya itecektir.

Haber Merkezi

Bakmadan Geçme