Haberler
Reel Politik
AB Raportöründen Küstah Dayatmalar!

AB Raportöründen Küstah Dayatmalar!

Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor'un Cumartesi Anneleri ile başlayan ve bir dizi skandalla devam eden Türkiye programı, Ankara'da büyük tepki topladı. Amor'un Türkiye'nin içişlerine açıkça karışarak Ekrem İmamoğlu, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın serbest bırakılmasını şart koşması, Türkiye'ye yönelik hadsiz bir müdahale olarak yorumlandı. Amor'a göre, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği, 'Silivri'den' geçiyor ve 'barış süreci' Türkiye için AB anahtarı.

Nacho Sanchez Amor

PAYLAŞ

01.06.2025 07:53
Güncelleme: 01.06.2025 07:53

haber merkezieditoryal

Hadi Oradan Amor! Türkiye'yi Müstemleke mi Sandın?

Avrupa Parlamentosu Raportörü Nacho Sanchez Amor, Türkiye ziyaretinde sergilediği tutumla adeta "had bildirme" yarışına girdi. Cumartesi Anneleri etkinliğine katılan Amor, Rûdaw muhabirine yaptığı açıklamalarda haddini aşan ifadeler kullandı.

"Barış Süreci AB Üyeliğinin Anahtarı": İçişlere Hadsiz Müdahale!

Dakika bir Amor'un ilk ofsaytı “Terörsüz Türkiye ” Projesinin ağzına bile almaması oldu. Amor'un Türkiye'ye ilk şart olarak kendine göre "barış süreci ve Kürt sorununun çözümü" diye bir yaklaşım sergiledi. Barış sürecinin Türkiye halkının hayatında "umudun geri getirilmesi için çok iyi bir fırsat olduğuna inandıklarını" söyleyen Amor, Türk yetkilileri bu yönde adımlar atmaya teşvik ettiklerini belirtti. Ayrıca sürecin ulusal parlamentoda ele alınması gerektiğini vurguladı.

Bu Habere de Bak

Irak'ta Kazan Bu kez Maaş Yüzünden Kaynıyor

"Avrupa Birliği olarak doğrudan bir rolümüz yok ama Brüksel, tüm tarafları, bu umut verici süreci ilerletmeye davet ediyor" diyen İspanyol parlamenter, "Olayları yakından izliyoruz. Bu daha iyi bir demokratik ortamla ilgili ve bu da üyelik sürecini etkiliyor. Yani barış sürecinde iyi haberler olursa, bu üyelik süreci için de iyi bir haber olacak, çünkü bu demokratik ortamın daha iyi olacağı anlamına geliyor" sözleriyle, Türkiye'nin egemenliğini ve içişlerine karışmama ilkesini hiçe saydı. Türkiye'nin 1987'den beri resmi olarak AB üyeliği için başvurduğu ve 2005'ten beri müzakerelerin devam ettiği bir süreçte, bu tür dayatmaların kabul edilemez olduğu belirtiliyor.

"Türkiye'nin Avrupa Yolu Silivri'den Başlıyor": Yargıya Açık Tehdit!

Rudaw muhabiri Öked Sönmez'e konuşan Amor'un hadsiz müdahaleleri bununla da sınırlı kalmadı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nu cezaevinde ziyaret ettiğini, daha önce de Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ı ziyaret ettiğini belirten Amor, "Onları dışarıda görmek istiyorum. Kavala'yı işinin başında görmek istiyorum; Demirtaş'ı ofisinde görmek istiyorum. İmamoğlu'nu belediye başkanlığında görmek istiyorum" diyerek Türk yargısına açıkça talimat vermeye kalkıştı.

Avrupalı siyasetçi, siyasi tutukluların serbest bırakılmasının Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine esas alınan şartlardan biri olduğunu iddia ederek küstahlığını zirveye taşıdı. "Hapishaneden çıktıktan sonra söylediğim gibi, Türkiye'nin Avrupa yolu Silivri'den başlıyor. Eğer bu dosyalarla ilgili durumlar daha iyi olursa, bu üyelik süreci için iyi bir haber. Bu yüzden Türk yetkililerine söylediğim şey şu: Eğer üyelik sürecini canlandırmak istiyorsanız, yol Silivri'den başlıyor. Bu benim mesajım" sözleri, Türkiye'nin bağımsız yargısına ve hukuk sistemine yönelik kabul edilemez bir tehdit olarak değerlendirildi.

Amor'un, "İstanbul Cumhuriyet Savcısı birini mahkemeye çağırabilir ama 100 kişiyi çok zayıf bir suçlamayla hapiste tutmak demokrasiyle bağdaşmaz" şeklindeki akıl almaz yorumu ise, Türk yargısının işleyişine ve kanunlara tamamen aykırı bir müdahale örneği olarak kayıtlara geçti. İmamoğlu'nu "yüksek moralle, mücadeleci ve çok güçlü bir ruhla" gördüğünü belirten Amor'un, "Başkalarının başına gelenlerden çok endişeli, çünkü diğer sorumluların, belediyenin diğer çalışanlarının sadece siyasi bir hedef nedeniyle zarar gördüğünü biliyor. Onu üzen sorumluluk bu. İstediğimiz şey kuşkusuz herkesin serbest bırakılması, bu dosyayla ilgili herkesin" şeklindeki ifadeleri, Türkiye'nin egemenlik haklarına açık bir saldırı olarak yorumlandı.

Türkiye'nin bir müstemleke olmadığını ve iç işlerine bu tür hadsiz müdahalelere izin vermeyeceği vurgulanırken, Avrupa Birliği'nin samimiyeti ve adil tutumu bir kez daha sorgulanmaya başlandı.