Fehmi Çalmuk

Ankara'da 'BİJİ SEROK ERDOĞAN' Sesleri 

Fehmi Çalmuk

-Bu yazı  Hürses Ekonomi Gazetesi'inde 15 Kasım 2022 günü aynı başlııkla yayımlanmmıştır-

 Sen çıkıp Ankara’nın göbeğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Yaşa Başkan Erdoğan” dersen, zerre-i miskal kadar teröre, teröriste ve emperyalistlere arka çıkmazsan, sen çıkıp Türk Milleti tabirinin tarihsel kuşatıcılığının içinde görüp desteklersen, sen çıkıp ikinci bir çözüm süreci talep edip normalleşme için demokratikleşmeye destek verirsen olacağı buydu…

AK Parti, HDP’ye Anayasa teklifine destek için gittiğinde,terörle, kandille, HDP’nin şahinleri ile arasına giderek mesafe koyan Selahattin Demirtaş’a  insani bir hak olarak hasta ailesini ziyaret için Edirne’den Diyarbakır’a uçurursan olacağı buydu.

Devlet yüz  terörle eylem senaryosu üzerine  çalışma yaptı. Terör yüz birinci senaryoya göre eylem yaptı. Bir taş attı, yüzlerce kuş havalandı. ‘Kimin ekmeğine yağ sürüldü?’ göreceğiz.
 
Elleri kurusun, emir veren dilleri kurusun. Anadolu değimiyle  terör üretenlerin dölleri kurusun… 

Biz yine kahrolsun PKK demeye kahrolsun emperyalistler demeye devam edeceğiz. Can veren şehitlerimize Rabbim rahmet eylesin…

Ak Parti eski Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın  30 yıl önce HEP siyasetine veda etmesine neden olan bir cümle gelip karşımıza çıkıverdi. “HEP Çankaya ilçe teşkilatını kurmuşuz…Bir elin parmakları kadar insanız. Demokrasi, insan hakları, demokratikleşme diye konuşuyoruz. Bir adam geldi oturdu. Dinliyor. Biraz sonra söze karıştı “Dağdakiler böyle  düşünmüyor” Dağ dediği “Kandil”, “Dağdakiler ise PKK önderleri... Onların adına konuşan ise sözüm ona kendisini “Gerilla” diye tanıtan terörist… Hemen gittim, resmiyetten geçirip istifa ettim.Geri de bakmadım, geri de dönmedim.

Dağdakilerin istemediği şeyleri yazacağım bugün…

Kürtler Ne İstiyor ? Çalıştayı Notları

Üstad Orhan Miroğlu’nun dediği doğru değil mi ? 

“Kürtler Ne İstiyor?” dersen birileri de “Türkler Ne İstiyor?” demez mi ?

Burası Türkiye, derler mi derler…Söze böyle girersen “Kürtler daha ne istiyor?” demezler mi? Derler…

İletişim yayınevi aynı isimde bir kitap yayınlamıştı. Kürtler Ne İstiyor? 

Ankara’da bu isimde “çalıştay” adı altında bir toplantı yapıldı.  Ancak bu kadar bulanıklığa rağmen bu gayreti takdir etmek gerekli. Demokrasi ve Birlik Derneği ile Demokrasi ve Birlik Vakfı’nın ortaklaşa düzenledikleri  “Kürtler Ne İstiyor? Çalıştayı” nı bu nedenle önemsedim. Bundan 29 yıl önce Mazlum-Der öncülüğünde yapılan sempozyumu hatırlattı bana. Ancak şiddet taraftarları yoktu. Sur olaylarından sonra HDP’lilerin kendilerine destek vermeyen halka dediği gibi çalıştaya katılanlara “Makul Kürtler” tanımı yapılmasını da bu itibarla ret ederim.

Çalıytay’da “İslamcı Kürtler çaldı, İslamcı Kürtler oynadı” yatıştırması yapacakları da şimdiden duyar gibiyim. Karanlığa karşı mum yakmayanlar bari mum yakanları engellemese…Psikolojik faşistliği bir kenara koysalar. Buradan beslenmeseler…   

Karanlık gibi bir belirsizliğin yaşandığı süreçte çıkıp “BİJİ SEROK ERDOĞAN”  demek kolay değil. “Apo’nun heykelini dikeceğiz “diyenleri özgürlük savaşçısı ilan edenlerin bu söz karşısında durup düşünmesi gerekir. 

Devlet adına Kürt sorununa sünger  çeken Erdoğan'a söylenmeyecekte kime söylenecek?

Bu sözleri siyasi ikbal uğruna söylenmiş sözler olarak kabul edenlere inat DEM-BİR Başkanı gazeteci-yazar Mehmet Metiner’i (bazı itirazlarım saklı kalmak kaydıyla)  kutlamak isterim.

Sheraton’da Oda Tutup Ayakkabıyı Kapıda Çıkartmak

Metiner’in açıkladığı tarihi manifestonun  açıklamasında katılımcılar açısından kurumsal olarak ihsası rey gibi değerlendirecek bir durum oldu ki Orhan Miroğlu’nun itirazı bunun üzerineydi. Konuşmadı. Ancak çalıştayın sonunda değerlendirme konuşması yaptığını hatta Metiner'den daha uzun konuştuğunu yeni öğrendim. 

Sevgili Cemal Kaya’nın bulunduğu bir ortamda bu olayı bu yüzden “Sheraton’da oda tutup ayakkabıyı kapıda çıkartmaya” benzettim.

Bir de katılımcıların konuşmadan önce veya sonra fuayede kurulan  televizyon tripotlarının karşısında, yönlendirmeye açık olarak röportaj vermelerine de akıl sır erdiremedim. Ya içerde konuşmamalı ya da dışarıda…İçeride genel, dışarıda özel konuşunca  toplantının önemi ortadan kalkıyor. Kendi kendinize toplantının etkisini azalt mı yormusunuz? 

Bu tür  toplantıların her adımını, her anını kriz yönetimi olarak değerlendirip PR ve Algı yönetimi ile yapmak gerekir ki; tesiri, etkisi büyük olsun. Keşke  garp gibi düşünüp şark gibi davranmasalardı.

Erdoğan’a Tahkimat 
Mehmet Metiner Türkiye’nin Kürtleri üzerinde derin derin muhasebe ve gelecek tasavvuru içeren bir konuşma yaptı. Allah var  bir ara Mehmet Metiner’in (ülkücü bir geleneği olsaydı)“Erdoğan’ın seçilmesi Kızıl Elmamızdır “ diyeceğini bile düşündüm.
 
Yeminli Erdoğan düşmanlığına karşı geliştirdiği reddiye HDP yönetimi kadar bazı İslami camiaya da önemli bir mesajdı. Erdoğan’a çok önemli bir tahkimat yaptı. AK Parti’ye demiyorum. Erdoğan’a tahkimat yaptı. 

İslam Milleti açılımını da, Türk Milleti tabirinin İslam’a hizmet edenlere yönelik genel kabul görmüş tabir olduğunu belirtmesinin altını özellikle çizdim::
 "Ben bir Türk olarak hangi haklara sahipsem, Kürt kardeşimin de, başkaca kardeşlerimin de aynı haklara sahip olması gerektiğine inanıyorum” diyen bir bakış açısı, İslam’la şereflenmiş Türk bakış açısıdır. Bu bakış açısına can kurban diyoruz."

“İnkar biterse, isyan biter” sözüne atıf yapan Metiner’in yeni bir çözüm sürecinin gerekli olduğunu belirtmesi, kandırılmış vatan evlatları olan  “Dağdakilerin de çözüm beklediğine” ilişkin vurgusunun da kaydettim.

“İktidar olmadıkları Kürdistan’ı bile istemezler” diyerek eleştirdiği HDP yönetimini “silahın vesayetini ret ediyoruz” diye eleştiren Metiner, Kürt sorununun bittiğini ancak Kürtlerin sorunlarının bitmediğini söylemesi de dikkat çekiciydi. 

Kürtçe Eğitim İçin Kim Adım Atmalı ?

Metiner, “Dilimiz artık yasaklı değil. Kürtçe okullarda seçmeli ders olarak öğretiliyor. Kurslar serbest. Kuşkusuz bunları önemli ve olumlu adımlar olarak görüyoruz. Ama niye seçmeli olsun dilimiz diye soruyoruz? “ sorusunda sonra anadilin öğrenimini, jğretiminini ve eğitimini talep etti. 

-Biz Kürtler Türkçeyi nasıl öğreniyorsak Kürtçeyi de öylece öğrenebilmeliyiz.
 -Milli Eğitim Bakanlığı anadillerin öğrenimi için daha düzenli ve kapsayıcı müfredatlar belirlemelidir.  
 
-Anadilin eğitim ve öğretimini kalıcı ve yaygın bir düzeye taşımak için başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere Ankara ve İzmir gibi üniversitelerimizin bünyesinde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümlerinin açılması, acil bir gerekliliktir.  

Metiner’e göre bunlar” küçük dokunuşlar belki ama büyük kucaklaşmalar için çok anlamlı ve değerli adımlardı”. 

Ahmet Davutoğlu döneninde kurulan seçim hükümetin bakanlarından Türkiye’nin Sesi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Müslüm Doğan, çözüm sürecinden bu yana  hiç bir STK’nin öncülük yaparak Kürtçe eğitim yapacak okul kurmadığını üniversite adımının bile atılmadığını belirterek her şeyin devletten beklenilmesine karşı çıktı. Anada dilde eğitim isteyenlerin ardım atmadığını ifade etti.

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Kürtlerin “hep isteyen tarafta olmasına” yönelik eleştirileri vardı. Yapıcıoğlu, “İrade ve samimiyet varsa sorunu çözmek zor değil. Kürtler ve Türkler kardeştir diyorlar. Her kardeş kendisi için istediğini kardeşi için de istemelidir” ifadelerini kullandı.

Rahatsızlığım nedeniyle toplantıdan erken ayrıldım. Diğer konuşmacıların söyleyeceklerini çok da merak ediyordum. Ancak özür dileyerek yorumlayamayacağım. 
 
Çalıştaya HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, AK Parti MKYK Üyesi ve Mardin Eski Milletvekili Orhan Miroğlu, Siyaset Bilimci Av. Muhammed Dera Akar, Siyaset Bilimci Ömer Vehbi Hatipoğlu, Araştırmacı Yazar Müfit Yüksel, Araştırmacı Yazar Yaşar İçen, Araştırmacı Yazar Sibgatullah Kaya, Kürt Araştırma Merkezi Direktörü Reha Ruhavioğlu ve Devlet Eski Bakanı Müslüm Doğan katılarak birer konuşma yaptı.

Ancak ve ancak…

Bu başlıkta yazılacaklarım var elbette.
Böylesine önemli bir toplantı yapıyoruz yapmasına da dinleyicilerin otel dışına çıkmasına bile taşmasını beklerdim. Hele hele parti genel başkanları, parti yöneticilerinin konuştuğu bir toplantıda partililerin yöneticilerine sahip çıkması gerekirdi.
 
Toplumun genel kesiminde olduğu gibi derin bir sessizlik, kayıtsızlık hatta ve hatta vurdumduymazlık var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Diyarbakır mitinginde Diyarbakır cezaevinin müzeye çevrilmesini ilan etmesine karşı topluluğun sessizliği karşısında “Sevinmediniz mi?” sözleri halen kulaklarımda…
 
Erdoğan’ın şaşkınlığını perçinleyen Ak Parti’nin havuz medyasındaki sessizlikti. Bilin ki; Diyarbakır cezaevi orada yaşanan dramların bilinmemesi nedeniyle kalabalığın ilgisini çekmiyordu. 

Artık Kürt halkı giderek “İslam kardeşliği sözlerini de Türk-Kürt Kardeşliği, et ve tırnak edebiyatı” sözlerini kendilerini kandırma, aldatma edebiyatı olarak görüyor. O kadar çok kullanılmış, kullanan kişiler o kadar eğri/büğrü işlere kalkışmış ki faturasını haşa huzurdan İslam’a yöneltmek istiyorlar. 

Bu başlıkta; Yeni Türkiye yüzyılına uygun bir diyalektik geliştirilmesi gerekir.

Kürt gençlerine yönelik yapılan anketlerde bir çoğu yaşamlarını Batı’da sürdürmek istiyor. Doğu’da kalmanın kendilerini körelteceğini düşünüyor. İş adamlarının yatırımlarına baktığınız da durum bundan farklı mı ?

Diyarbakır Anneleri’nin Dramı

Bir de Diyarbakır annelerinin dramına bakın.

Olay, devlet erkanının ve siyasetin çadırı haline gelirken STK’lardan ses seda çıkmıyor. Kimileri kafalarını Diyarbakır annelerinin ellerindeki, çadırlara asılan Türk bayraklarına takmış olacak ki “bayrakların çadırda ne işi var ?” diyebiliyor. Devlet  tavrını koyduğu, taraf olduğu yerde alametini göstermeyecek de ne yapacak ? 

Diyarbakır annelerinin arkasında dağ gibi duran devlettir. Annelerin bağırlarını açtıkları evlatlarının dağda “terörist olduğunu” farkındadır. Kandırıldığını,aldatıldığını fark eden geri dönüyor, gerisi Türk askeriyle güvenlik güçleriyle çatışmıyor mu ? 

Devlet “oğlun, kızın terörist” demeden dağ gibi anne babaların ardında da yanında da duruyor.

Yakında Diyarbakır annelerinin dramlarını Orhan Miroğlu’nun çektiği belgeselden izleyeceğiz dinleyeceğiz. Merakla bekliyoruz.

Çalıştay saygı duruşu ile başladı. Güçlü bir katılımla İstiklal Marşı okundu. 
Çalıştayda güvenlik politikalarına karşı bir eleştiri gelmedi. Ne askere ne de içişleri bakanlığının güvenlik operasyonlarına…Kemalizm kelimesi bile kullanılmadı.. HDP gibi  İslamcı Kürtlerin  toplantılarında vurun abalıya dönen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun isminin bile geçmemesi garip değil mi ? Örneğin sığınmacılar konusunda da bir kelime yoktu. Kayyumlar eleştirilmedi. Ekonomik, bölgesel kalkınma çağrısı bile yapılmadı.   

Kuvvet Komutanlarına Brifing

Bir daha anlıyoruz ki; çözüm süreci kendinizi çok iyi anlatmaktan geçiyor.

Ak Parti MKYK üyesi Orhan Miroğlu geçenlerde Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bölgeye ziyaretinde heyeti uzaktan eşlik etme niyeti sergileyince bakanın dikkatini çekmiş.

-Orhan Bey  neden uzak duruyorsunuz? 
Sorusuna şaka ile karışık Miroğlu’ndan şu cevap gelmiş:

-Biz devletten çekiniyoruz, onun için uzak duruyoruz…  

-Orhan Bey, ben bir gün kuvvet komutanlarımızı toplayayım. Bize sansürsüz, süresiz olan biteni, bölgeyi bir anlatın lütfen…

Şimdi Orhan Miroğlu gün bekliyor…On’a göre askerler, sorunların farkında bölgenin hassasiyetlerini çok iyi biliyorlar.

Memeketin Gavuru

Çalıştayda; Müslüm Doğan diyor ki “Ulus devlet kazanımlarını paylaşmalıyız.” Bu söz bile devlete karşı olmanın değil devlet içinde birlikte yaşama kültürünün bir  talebi değil mi ? 

Kimse “kahrolsun HDP” demedi. Ancak terör ve şiddet yerden yere vuruldu. 

Konuşmalardan anladığım; bölge halkını HDP’ye mahkum etmenin Ak Parti’nin milletvekili bazında temsil sorunundan kaynaklandığı bir kez daha ortaya çıktı. 

Diyarbakır’ın entelektüel eski bir milletvekili anlattı:

Silvan’da Küçük Erbakan dediğimiz bir hacı amca var. Son seçimde aradı. ‘Oyumu kime vereceğim’ diye sordu. Ak Parti’ye dedim…Yok, filan  dedi. O zaman ‘Saadet Partisi’ne ver’ dedim. Onu da beğenmeyince ‘Zekeriya Yapıcıoğlu, bağımsız aday ona ver’ dedim. Bana şöyle dedi. En iyisi memleketimin gavuruna vereyim.”

Bölge halkını HDP’ye mahkum etmek bu değul mi ?”

Mehmet Metiner, zor zamanda konuşmak geleneğini yine bozmadı. Ankara’da bir toplantı düzenledi. Fikrini görüşünü açıkça ilan etti.

Metiner’in yaptığının onda birini yapmadan o’nu eleştirmeye kalkanlar  ötede oynasınlar…

Kayıt düşüldü, mühür basıldı. İstiklal caddesinde karşılık bile verildi. Uyanın artık, uyanın... 
 

Yazarın Diğer Yazıları